Vardiya - Shift: Wool -2-
Hugh Howey
Çeviren: M. İhsan Tatari, Rasim Emirosmanoğlu
MonoKL Yayınları
Kasım 2015 (1. basım)
506 sayfa
Bugün Ekim'in 31'i, az önce Rasim (yani hem Hugh Howey'nin hem de Knausgaard'ın editörü) Vardiya'nın kapak çalışmasını gönderdi bana; ben de yine heyecandan kıpır kıpır oldum. Silo'nun ardından aylaaarca bekledikten sonra Vardiya'nın neredeyse hazır olması beni çok sevindiriyor. Kitabı çoktan okumuş olmam ise (üç kez, baştan sonra) (ehe he) çok daha fazla sevindiriyor.
Yazının başında tarih belirtmemin nedeni de tam olarak bu. Kitabın matbaadan gelip piyasaya çıkmasını beklerken yazıyı yazıp hazırlayayım dedim, "Çıktı!" haberini aldığım gün yayınlanmak üzere bekleyecek. Peki, ben neden Vardiya'yı önceden okudum, hem de bir kere okumakla yetinmedim? Çünkü Rasim, MonoKL'dan çıkan kitaplarda nadiren de olsa karşılaştığım yazım hatalarının fotoğrafını çekip göndermemden bıktı sanırım. "Al, baskıdan önce oku madem" dedi, kitabın düzeltmesine katkım olmasını sağladı. ^_^ Yani, kitapta çıkabilecek yazım hataları için doğruca bana çemkirebilirsiniz, "her kitaba ukalalık yapıyordun, bu ne şimdi?" diye. (Gözümden kaçan hatalar çıkacak diye çok korkuyorum, öyle böyle değil.) Neyse, kitaba geçeyim ben.
Silo'da, var olan bir dünyayı ve oradaki insanları tanıdık. Vardiya ise bu dünyanın nasıl bu hale geldiğini anlatıyor. Silolar neden yapıldı, bu fikir kimin aklına geldi, insanları dev beton boruların içinde yaşamaya nasıl ikna ettiler? Siloların idaresi nasıl sağlanıyor? Bütün soruların cevabı bu romanda.
Roman 2110 yılında başlıyor, Troy'un birinci vardiyasına uyanması ile. Ardından 2049'a geri dönüyoruz, mekân Washington DC. Genç meclis üyesi Donald Keene, senatör Thurman'la görüşmek üzere bekliyor. Sonra bu Thurman'ın başının altından neler neler çıkıyor...
Böyle böyle, bir Troy'un neler yaşadığına bakıyoruz, bir geri dönüp Donald'ın başındaki dertlere bakıyoruz. Başka insanların hikayeleri ekleniyor. Olaylar dallanıp budaklanıyor... Troy, Silo 1'in üst düzey çalışanlarından biri. Uzun vardiyaları boyunca diğer siloları takip ediyor, yaşananları sorguluyor, hatta biraz fazla sorguluyor. Troy sayesinde silolardaki işleyişi, merkez yönetimin neyi nasıl yaptığını öğreniyoruz. Troy bir yandan kendisine yüklenen görevleri yerine getirirken bir yandan da bu yeni dünyanın bilmediği yönlerini keşfetmeye çalışıyor.
Donald Keene ise, ülkenin en önemli senatörünü çocukluğundan beri tanıyan, onun desteği sayesinde meclis üyeliğine seçilen bir mimar. Senatör Thurman, çok önemsediği nükleer atık tesisi projesi için gereken acil durum sığınaklarını Donald'ın tasarlamasını istiyor. Donald, yeni dahil olduğu projenin dosyasında, henüz öğrenciyken aceleyle çizdiği toplu konut tasarımıyla karşılaşıyor:
"Çizimi hatırlıyordu. Son sınıfta aldığı biyo-mimari dersine son dakikada yetiştirdiği bir projeydi. Hiçbir alışılmadık ya da olağanüstü yanı yoktu; yalnızca beton ve camla donatılmış, yüz küsur kat uzunluğundaki silindirik bir yapıydı. Bahçe olarak kullanılacak balkonları vardı. Silindirin bir yanının kesiti alınmış, böylece evlere, iş yerlerine ve dükkânlara ayrılan kısımlar gözler önüne serilmişti. Yapıda sınıf arkadaşlarının bol keseden malzeme kullandıklarını hatırladığı kısımlarda cimri, risk alabildiği noktalarda ise faydacı bir yöntem izlemişti. Yassı çatısından yeşil ot öbekleri çıkıntı yapıyordu; karbon nötralitesine göz kırpan korkunç bir klişeydi bu."
Bu tasarımı geliştirmesi, gökyüzüne değil yeraltına doğru uzatması ve nükleer sızıntıya karşı korunaklı hale getirmesi bekleniyor. Proje süresince yoğun çalışma saatleri, endişeli eşi, beraber çalışmak zorunda kaldığı eski sevgilisi, anlam veremediği tasarım tercihleri... Donald, projede tuhaf bir şeyler olduğunu fark etse de, yoğun gizliliğin içinde cevaplar bulmakta zorlanıyor. Büyük ideallerle geldiği konumunda Senatör'ün isteklerine karşı gelemeyen, üstelik sevmediği mimarlık işine geri dönmek zorunda kalan adamcağız, antidepresanlarla ayakta kalıyor. Tasarladığı sığınağın hiçbir zaman kullanılması gerekmeyeceğini umuyor, Senatör de bunun yalnızca proje onayı almak için gerekli bir adım olduğunda ısrarcı.
Biraz da Senatör Thurman'dan bahsetmek gerek. Romanın akışı Donald ve Troy üzerinden ilerlese de, Thurman'ın kurgudaki yeri çok önemli. İlerlemiş yaşına rağmen sağlıklı, dinç ve olduğundan çok daha genç gözüken bu adam, ülkenin en önemli kişilerinden biri. Bir dolu senatör var fakat Senatör dendiğinde kimden bahsedildiğini herkes biliyor. Sağlığını, yeni bir teknoloji olan nanobiyotik tedaviye, bedeninin içinde dolanan minicik robotlara borçlu. Kitle manipülasyonu konusunda bir dâhi ve nanoteknolojinin çok da masum olmayan amaçlara hizmet edebileceğinden emin:
Gözlerini kapsülün karşısındaki Donald’a dikti. “İran’a ilk kez neden girdik biliyor musun? Sebebi nükleer silahlar değildi, o kadarını söyleyebilirim; çünkü o kum tepelerine kazılmış her deliğe girip çıktım. O fareler atom bombalarından çok daha büyük bir ödülün peşindeydiler. Bize görünmeden, kendilerini tehlikeye atmadan ve hiçbir tepki almadan saldırmanın yöntemini keşfetmişlerdi, anlıyorsun ya?”
Şimdi tekrar Troy'a dönüyorum çünkü vardiyaların işleyişini henüz anlatamadım. Troy'un Silo 1'de çalıştığını söylemiştim, burası tüm siloların merkezi. Serinin ilk kitabını okuyanlar hatırlayacaktır, silo yöneticilerine telefonla ulaşan, yeni yönetici seçileceği zaman sınav yapan gizemli adamlar vardı. İşte tüm bu adamlar, Silo 1'de çalışıyorlar. Diğer silolarda rutinleşen bir hayat -iş, eş, okul...- varken, Silo 1'de altı aylık vardiyalar ve kriyopodlarda geçen uzun uykular var. Buradaki kadınlar, on yıllarca sürecek uykuları için kriyopodlara kapatılmışlar, erkekler ise vardiyaları boyunca çalışıp bir sonrakine kadar uzun yıllar uyuyorlar.
Kitap dünyanın nasıl değiştiğini, siloların arka planını anlatıyor ve bu arada kitle kontrolü hakkında -epey gerçekçi- bir örnek sunuyor. Yöneticilerin ve basının yarattığı bilgi karmaşası içinde gerçeklerle yalanların nasıl birbirinden ayrılmaz hale geldiği, karar verme yetkisine sahip olanların bunu nasıl kullanabileceği romana başarıyla yerleştirilmiş. Vardiya'yı da en az Silo kadar heyecanla okudum ve serinin son kitabı Dust'ı da aynı heyecanla bekleyeceğim. Kitap, şimdilik İstanbul Kitap Fuarı'ndaki MonoKL standında satışta, fuar sonrasında ise kitapçılardaki yerini alacak.
Keşke fuardan önce ikinci kitaptan haberim olsaydı. İlkini de senin tavsiyenle almıştım. Bunu da listeye ekleyelim. Silo'nun, Ridley Scott'ın yönetmenliğinde beyazperdeye uyarlanacağı konuşuluyor. Eğer doğruysa, üç kitabı birden mi konu alacak yoksa bir üçleme mi yapılacak merak ediyorum doğrusu. Üçleme olursa belki de daha iyi olur, zira okunacaklar o kadar birikti ki, yetişemiyoruz :)
YanıtlaSilFuara ancak yetişti zaten kitap :)
SilSinema filmi söylentisi var ama ortada bir şey yok henüz, Marslı'yı hemencecik yapıp bitirdiler, bunu da yapsalar pek iyi olacak. Fakat 3 kitabı birden konu alırsa olmaz o, üçleme yapsınlar :)
Ay bu haberi heyecanla bekliyordum! Demek çıkmış, ben de listeme ekleyeyim.
YanıtlaSilFuardan hemen sonra dağıtıma çıkacak zannediyordum ama bugün idefix'te ön satışa çıkmış :)
SilGüzel bir inceleme olmuş, ellerine sağlık. Uzun zamandır uğramıyordum blog alemine, özlemişim :) Ayrıca kitabın basılmasında gösterdiğin emek için de bir ellerine sağlık daha ve kocaman bir teşekkür gelsin. Künyede üçümüzün ismini görmek büyük mutluluktu :)
YanıtlaSilZayıf bir inceleme oldu aslında, heyecandan :D (bir de kitabı okuyup bitirdikten epey sonra yazdım, ondan.)
SilKünyede bulunmak, üstelik iki arkadaşımla birlikte bulunmak benim için de büyüüüük mutluluk oldu. Ama hâlâ bir kitapçıda kitaba bakıp etraftakileri taciz edemedim, "BEEN! BAK BEN, BENİM ADIM YAZIYOR BURDAAAA!" diye.