Tembellik Hakkı - Le Droit à la Paresse
Paul Lafargue
Çeviren: Işık Ergüden
Kırmızı Kedi Yayınevi
Nisan 2014 (2. basım)
67 sayfa
67 sayfa
Kitabın içeriğinden bahsetmeye başlamadan önce hemen söylemeliyim: Bu kitabı, bir nesne olarak çok seviyorum. Kapağı, iç kapağı, ayracı, kağıdı... Çok güzel kitap! Bayılıyorum yayınevlerinin böyle özenli baskılar yapmasına. Çeviri de gayet güzel üstelik, teşekkürler Kırmızı Kedi.
Daha önce kısaca bahsetmiştim, yüksek lisansa başladım bu dönem.
Tembellik Hakkı'nın ilk bölümlerini de, bir sabahın köründe kampüse
doğru giden otobüste okudum. Otobüsten indim, derse girdim; bir baktım
ki marksizmler, neo-marksizmler havada uçuyor. "Hah!" dedim, "Tam
zamanında başlamışım bu kitaba."
Paul Lafargue, Tembellik Hakkı'nı 1883'te, Sainte-Pélagie Hapishanesindeyken yazmış. Karl Marx'ın damadı olan Lafargue bu manifestosunda yalnız kapitalizme değil, çalışmayı yücelten marksist yaklaşıma da karşı çıkıyor. Bölüm sonu notlarıyla birlikte ancak 67 sayfa tutan kitap kolaylıkla okunuyor; Lafargue söyleyeceklerini dolandırmadan, süslemeden anlatmış. Kitabın yazılmasının üzerinden 130 yıl geçmesine rağmen, karşı çıktığı koşullardan bir adım bile uzaklaşmamışız.
Kitabın birinci bölümü "Kapitalist uygarlığın hüküm sürdüğü ulusların işçi sınıfları tuhaf bir deliliğin esiri olmuşlar." diye başlıyor. Kapitalist toplumlarda yüceltilen çalışmanın, her türlü entelektüel yozlaşma ile sonuçlandığını söylüyor. Çalışma saatlerinin azaltılması durumunda üretimin azalmayacağını, aksine uzun vadede daha verimli üretim yapılacağını; buna yönelik deneylerin sonuçları ile birlikte aktarıyor.
"Çalışın, çalışın, proleterler, toplumsal serveti büyütmek ve bireysel sefaletinizi arttırmak için çalışın; çalışın ki, daha da yoksullaşarak, çalışmak ve sefil düşmek için daha fazla gerekçeniz olsun."
Üreten sınıfın, ürettiklerini tüketecek zamanı ve parası yokken; burjuvanın ihtiyacı olandan daha fazla metayı tüketmek için bir israf döngüsüne girdiğini, sürekli yeni pazarlar arayıp kapitalizmi dünyanın her köşesine taşımaya çalıştığını anlatıyor. Makineleşme artarken, işçinin ağır işleri makinelere bırakmak yerine onunla rekabete girmesinin saçmalığından bahsediyor. Kitabın anlattıkları teorik olarak çok mantıklı geldi bana, uygulanabilirliği ise içinde bulunduğumuz sistemde mümkün değil sanırım. Kitabı daha derinlemesine incelemeye kalkışıp cehaletimi ortalığa dökmeden önce bu yazıyı bitireyim ben. Son olarak, Lafargue'ın kitabın son bölümünde kurguladığı Tembellik Rejiminden bir tiyatro sahnesini paylaşmak istiyorum, bakalım size de tanıdık gelecek mi.
"Odun kafalı ve eşek kulaklı seçmenlerin önünde, palyaço kılıklı burjuva adaylar, politik özgürlükler dansı edecekler, sayısız vaatlerle dolu seçim programlarıyla yüzlerini ve kıçlarını silecekler ve gözlerinde yaşlarla halkın sefaletinden, bakır sesleriyle Fransa'nın zaferlerinden söz edeceklerdir; ve seçmenler de koro halinde, güçlü bir şekilde anırıp baş sallayacaklardır: ai, ai, ai!"
üniversitede okumuştum! hani o her keşfettiğimiz şeyden çok derin etkilendiğimiz yıllarda..o zamandan beri en kutsal hak olarak görürüm "tembellik hakkı"nı.itina ile de yaşamıma uyguladım.avareler ve tembeller olmasa dünya ne sıkıcı olurdu :)))
YanıtlaSilankaralıkitapkurdu
Herkesin biraz tembellik lüksü olmalı, değil mi? =)
SilNesnel özelliklerini bilmem ama ismini çok sevdim. O haktan bol bol istiyorum ben de! :P Şaka bir yana cidden özenli bir kapak çalışması olmuş. Keşke iç kapağını, ayracını falan da koysaydın, güzel olurdu. Bu arada yüksek lisansa başladığını bilmiyordum, hayırlı olsun ve bol kolaylıklar ^^
YanıtlaSilO hakkı ben epey kullandım şimdiye kadar. Tembellik hakkımız, söke söke alırız! İç kapak, ayraç vs. için ise şöyle diyelim: Devamı en yakın kitapçıda.
SilBaşladım evet, hem "ben ne halt ettim, başıma iş aldım" diyorum, hem de çok eğleniyorum şimdilik. Teşekkürler =)
aldım notu , okunacaktır:D
YanıtlaSilOkunmalı =)
Sil