İki Beyinli Adam - The Terminal Man
Michael Crichton
Çeviren: Mehmet Harmancı
Uycan Yayınları
Aralık 1973
237 sayfa
237 sayfa
İki Beyinli Adam'ın yazarı Michael Crichton'ı meğer zaten tanıyormuşum ama haberim yokmuş. Medikal kurgu, bilim kurgu, gerilim türlerindeki ürünleri ile hem kitap raflarını, hem sinemayı, hem de televizyonu besleyen Crichton, Jurassic Park'ın ve (bence en önemlisi) CNBC-e'de de yayımlanan ER adlı dizinin yaratıcısıymış. Harvard'da aldığı tıp eğitimini keyifli eserlere dönüştürmekteki başarısını, ER'ın 15 sezon sürmesinden ve çok sevilmesinden anlamak mümkün. Bu üretken yazar 2008 yılında, henüz 66 yaşındayken kanser nedeniyle hayatını kaybetmiş.
Benim 2012'de Ankara Kitap Fuarı'ndan aldığım bu kitabın aynı isimli (The Terminal Man) bir de film uyarlaması varmış fakat IMDB puanına bakınca pek bir beklenti yaratmadı bende. Belki bir gün, yapacak başka hiçbir şey bulamazsam izlerim. Kitaptan bahsetmeye başlamadan önce, künyesinde de yer alan ilginç bir detayı belirtmek istiyorum, ilk kez 1972'de yayımlanan bu kitap, aynı yıl Playboy dergisinde de tefrika edilmiş. Dergide cüretkar fotoğraflardan fazlası varmış demek, hiç bilmiyordum!
Romanımız 9 Mart 1971, Salı günü başlıyor ve her gün ayrı bir bölüm başlığı ile ayrılmış olarak 13 Mart'ta sona eriyor. Hastanenin girişinde oturan iki doktor Morris ve Ellis, bekledikleri hasta hakkında konuşuyorlar. Benson isimli hasta, iki polis eşliğinde, bileklerinde kelepçe ile geliyor ve hakkında biraz bilgi ediniyoruz. Hastanenin tüm cerrahlarının katıldığı bir "olağan dışı vaka takdimi" toplantısında ise, Benson'ın hastalığı ve planlanan operasyon hakkında daha fazla detay vermiş yazar. Bilgisayar uzmanı Benson, normal koşullarda zeki, sakin ve nazik bir insan. Ancak psikomotor epilepsisi dolayısıyla nöbetler geçiriyor, nöbetleri sırasında aşırı şiddet eğilimi gösteriyor ve bu durumdayken birkaç kişiyi hastanelik etmiş. Hastanenin Nöropsikiyatrik Araştırma bölümüne getirilmiş ve üçüncü kademeden bir beyin ameliyatı geçirecek. Daha önce hiçbir insan üzerinde uygulanmayan bu ameliyat için doktorların bir kısmı çok hevesli, NPA bölümünden Doktor Janet Ross ise ameliyata kesinlikle karşı çıkıyor ve hastayı kaygıyla izliyor. Ameliyat sırasında, Benson'ın beynine, amigdala içine kırk tane elektrot bağlanacak; deri altına yerleştirilen bir pille desteklenecek olan bu elektrotlar, nöbet belirtileri başladığında aktive olup beyni uyararak nöbeti engelleyecek.
Teoride her şey çok iyi, ancak bilgisayar uzmanı olan Benson, çok sağlıklı bir zihin yapısına sahip değil; makinelerin insanlığı ele geçirmeye çalıştığını düşünüyor ve beynine bir makine bağlanması fikrinden nefret ediyor:
"... ne yaptıklarını biliyorlar. Dört bir yanımız makinelerle dolu. Bir zamanlar insanların hizmetini görüyorlardı, oysa şimdi idareyi ellerine geçiriyorlar. Kurnazca, çok kurnazca yapıyorlar bunu."
Benson'ın ameliyatı tamamlanıyor, elektrotlar test ediliyor ve her birinin beyinde yarattığı etki karşılaştırılıyor. Bir süre sakinleştirici ilaçlarla kontrol altında tutulması gereken Benson, hastaneden kaçmayı başarıyor ve olaylar birbirine karışıyor. Doktorların macerasına polisler ekleniyor, hastaneden Los Angeles sokaklarına uzanan bir kovalamaca başlıyor.
Bilgisayarların henüz çok yaygın olmadığı yıllarda yazılan bu kitap, teknolojinin yarattığı korkuyu ele alarak çok güzel bir giriş yapmış. Bilgisayar teknolojisinin hızlı ilerleyişi, makinelerin boyutunun giderek küçülmesi ve giderek akıllanmaları, öğrenebilen bilgisayarlar, bir bilgisayarın hata yapmaması...
"Ancak kompüterler farklıydılar. Kompüterlerle birlikte çalışmak, insanı alçaltıcı bir deneydi. Hiç yanlış yapmazlardı. Bu kadar basitti işte. Bir problemin kaynağını bulmak iki hafta da sürse, bu program on ayrı insan tarafından da kontrol edilse, bütün kadro en sonunda kompüter devrelerinin bir yerde yanıldığı izlenimine kapılmaya bile başlasalar sonunda bir insan yanlışı çıkardı ortaya. Her zaman böyleydi bu."
Evet, kitabın yazıldığı zaman bilgisayarlar o kadar yeniymiş ki, henüz bilgisayar sözcüğü Türkçedeki yerini almamış. İşte böyle güzel konular yakalayan bu kitap, teknolojinin geleceği ile ilgili güçlü teorilerle devam etmek yerine sıradan bir polis kovalamacasına dönüşünce hafif bir hayal kırıklığı hissettim. Crichton'ın hakkını vermek gerekir, kitabın ikinci yarısında epey gerilimli ve heyecanlı sayfalar var ama benim beklentim çok başkaydı. Yine de, beyinden gelen talimatları algılayıp hareket eden protezlerin üretildiği bir dönemde yaşarken, kırk yıl önce yazılmış bu kitabı okumak güzel oldu.
Bu kitapta yer bulan kaygılara da çok uyduğu için ve çok hoşuma gittiği için, geçenlerde Facebook'taki I f*cking love science sayfasında gördüğüm bir fotoğrafı da paylaşayım gitmeden.
Demek 70'li yıllarda da bilgisayarla dünyayı ele geçirecek konusu işleniyormuş? Tuhaf... Yine de zamanına göre bayağı iyi bir konu yakalamış yazar. Gerçi o yıllarda yazılan çoğu bilimkurgu için aynı şeyi söylüyoruz galiba :) Bu arada Ray Bradbury'nin Fahrenheit 451'i de ilk kez Playboy'da yayınlanmış, belki biliyorsunuzdur. Son olarak... son görsele bayıldım!
YanıtlaSilZamanına göre iyi bir konu yakalamış ama sonunu macera filmine bağlamış, öyle yapmasa iyiymiş. Playboy baya okunası bir dergiymiş demek, vay be. =) (Ben de bayıldım o görsele)
Silbu kitabı hatırlamıyordum doğrusu temin etmeye çalışacağım.Bu arada Crichton'un ilk okuduğum kitabı ki-70 li yılların sonunda bizleri BK edebiyatı ile ilk tanıştıran kitaptır-Uzay Mikrobu "Andromeda Strain" dir.mutlaka okuyun.biz o zamanki yeni yetmeler okuduğumuzda uzun süre etkisinden kurtulamamıştık.Filmide çevrildi bu arada."Jurassic" falan insana yavan gelir bunlardan sonra.Konu benzerdir bu kitapla o da michael'in ihtisas alanı olan tıbbi bir konudur.Tavsiye ederim
YanıtlaSiliyi okumalar
ankaralıkitapkurdu
Bahsettiğiniz kitabı bulursam alayım ben de. Teşekkürler =)
Silbütün kitapseverlere iyi bayramlar dilerim
YanıtlaSilankaralıkitapkurdu
Kitabı çok merak ettim ama artık basılmıyor galiba.
YanıtlaSilAslında çok büyük kayıp sayılmaz. :)
SilFilmini bulalım sana? Fakat IMDB puanı 5.9, benden söylemesi.