Y'nin Esrarı - The Tragedy of Y
Ellery Queen
Çeviren: Gönül Suveren
Hayat Kitapları
1964
159 sayfa
Kitaplığımdaki en fazla yıpranmış kitaplardan biri bu. Benden önceki sahibi kapak içlerini karalama defteri olarak kullanmış, ayrıca galiba kitabı gökdelen tepelerinden atıp traktörle üzerinden geçmiş. Kitabın eksik birkaç sayfası bile var, roman 9. sayfadan başlıyor! O yüzden internetin derinliklerinden epub halini buldum, eksik sayfalarımı tablette okudum. Sonra tableti kenara atıp eski kitap kokusuyla beraber okumaya devam ettim tabii.
Y'nin Esrarı uzuuun yıllardır kitaplığımda duruyor, Agatha Christie okumaya başladığım yıllarda denk gelip almış olmalıyım. Birkaç ay önce Tarihin Bilinçdışı'nın polisiye ile ilgili bölümünde bu kitaptan özellikle bahsedildiğini gördüm, "Ay bu bende vardı" diye kalkıp kitabı buldum; ne anlattığını hiç hatırlamadığımı fark edince de tekrar okumak üzere Okunacaklar Tepesi'ne ekledim. (Okunacaklar Tepesi, satın aldığı kitap sayısı okuduğu kitap sayısını hızla geçen insanların evlerinde ortaya çıkan doğal bir oluşumdur. Büyüme hızı mevsime, ev sahibinin boş zamanına ve harcadığı paraya göre değişiklik gösterir. Haddinden fazla büyüyerek dağ halini aldığı da görülebilir. Evinde Okunacaklar Tepesi olan insanları seviniz, çoğunlukla zararsızdırlar.)
Ellery Queen'in başka hiçbir kitabını okumadım ama bu kitaptaki çözümleyici karakter Drury Lane, başka kitaplarında da varmış. Drury Lane, emekli bir aktör; işitme kaybı çok ilerleyince sahneleri terk etmiş, eski makyözünü uşak olarak yanına alıp Hamlet adını verdiği evine çekilmiş. Elbette, çok zeki bir adam olduğu için, polisin içinden çıkamadığı olaylara kayıt dışı yardım etmeyi kendine görev bilmiş. Y'nin Esrarı'ndaki karakterlerden biri, Lane'i Sherlock Holmes'a benzetiyor ama bence çözümleme metodu ve insancıllığı ile Hercule Poirot'ya daha çok benziyor Lane.
Roman, soğuk bir şubat günü New York limanında denizden çıkarılan bir cesetle başlıyor. Uzun süre suyun içinde kalan adamın su geçirmez tütün kesesinden bir not çıkıyor:
"Alâkalılara,
Aklım başımda olduğu halde intihar ediyorum.
York Hatter"
67 yaşındaki York Hatter, haftalar önce kaybolmuş, sonuca varmayan soruşturmalardan sonra polis, adamın intihar ettiğine karar vermiş. Tanınmaz haldeki cesedi teşhis etmesi için eşi çağırılıyor... Sonra da York Hatter'ın ailesini tanıyoruz. Eşi Emily, çok zengin, güçlü ve çok huysuz bir kadın. Emily'nin ilk evliliğinden olan kızı Louisa kör, sağır ve dilsiz. York ve Emily'nin büyük kızları olan Barbara, hisli bir şair. Küçük kız Jill, tam bir çapkın ve gece kayatı düşkünü. Oğulları Conrad ise alkolik. Bir de Conrad'ın eşi ile iki küçük çocukları var. York Hatter'ın ölümünden iki ay sonra, Louisa'nın içmesi için hazırlanan sütte zehir olduğu ortaya çıkıyor; açgözlülükle sütü içen dokuz yaşındaki Jackie zehirleniyor ama ölmüyor. Bu olayla beraber Hatterların evi polislerle doluyor; işin içinden çıkamayan Müfettiş Thumm, olayı Drury Lane'e anlatıp yardımını istiyor. Sonrası malum, olaylar olaylar...
Kitabı, diğer polisiyelerden ayıran özelliği ise kapakta yazıyor: "Bütün ipuçları, cinayeti ölmüş bir adamın işlediğini gösteriyordu!"
60 ve 70 lerin hayat milliyet,hürriyet akba yayınevleri tarafından yayınlanmış fazla bilinmeyen hafif polisiye eserlerine bayılırım.eski kitap toplayıcısı olduğumuzdan dayanamıyoruz. dedektif romanlarının has'ını AKBA(kedibaşlı logosu olan y.evi) çıkarırdı.hala sahaflardan toplarım pek polisiyeye düşkün olmasam da..size de tavsiye ederim AKBA yayınlarını..bu arada yaptığım kısa araştırmadan "ellery queen" in gerçek bir kişi olmadığını keşfettim.sanal bir yazarmış.sanırım 2 kişi imişler..
YanıtlaSilhorace mccoy'un "neşter" adlı romanını bitirdim (e yayınları) tavsiye ederim.iyi okumalar.
ankaralıkitapkurdu
AKBA'nın birkaç polisiye kitabı var bende de, denk geldikçe almışım ama bilim kurguya ağırlık verince unuttum gitti onları. Yazar hakkında da haklısınız, keşke araştırıp yazıya ekleseydim. Yazdıkları bir öyküde Ellery Queen karakterini yaratmışlar, sonra da kitaplarını bu isimle çıkarmaya başlamışlar. İlginç :)
SilBence kitap çok güzel. Sanırım eski şeyleri yıpranmışlık derecesiyle doğru orantılı olarak seviyorum. Cümle kuramadım ama anladın bence, düzeltmeye çalışmayacağım ahah.
YanıtlaSilAnladım anladım :) Yıpranmışlığı ben de seviyorum; okunmaktan dağılmış kitaplara itirazım yok ama bu kitabı bayağı bakkal defteri gibi kullanmış eski sahibi :(
SilOkunacaklar tepesi için Japonca tsundoku diye bir kelime var. Arkadaşlarla çok sevdik biz onu kullanıyoruz. 😀
YanıtlaSilJaponlar ne ilginç insanlar bak bunun için sözcük üretmişler. Ben de kullanayım, pek güzelmiş. :))
Sil