29 Ocak 2014

Yakın Geleceğin Mitosları


Yakın Geleceğin Mitosları - Myths of the Near Future
J.G. Ballard
Çeviren: Ümit Altuğ
Ayrıntı Yayınları
Eylül 1993 (1. basım)
190 sayfa

Aylar önce Ankara'da bir sahaftan (yanlış hatırlamıyorsam Devr-i Alem'den) aldığım bu kitabı sonunda okudum. Ballard hakkında hep iyi şeyler okuduğum için bu kitaba epey hevesle başladım fakat 190 sayfa ve 10 öyküden ibaret olan kitap elimde uzadıkça uzadı, üç haftaya yakın bir süre boyunca her yere benimle geldi, başucumda yaşadı ama bitmek bilmedi. İyi öyküler olmasına rağmen yazarın anlatımına pek ısınamadım, sonunda "yeter artık bitir şu kitabı!" diye kendi kendimi azarlayıp bitirebildim.

Kitabı okudukça gözümde canlanan Ballard teknolojiyi sevmeyen, neredeyse düşman olarak gören bir adam; öykülerinin ardında süregiden bir teknoloji karşıtı tavır var. Bilim kurguda salt teknolojiyi yücelten kitapları savunacak değilim, Stanislaw Lem ve Ursula K. LeGuin gibi yazarlar varken Zeus çarpar adamı! Fakat, Ballard'ın öykülerinde sürekli "Teknoloji sonumuz olacak! Teknoloji bizi öldürecek! Teknoloji yüzünden insanlığımızı unutacağız!!!" mesajları beynime işleniyor gibi geldi bana. Ben teknolojiyi seviyorum yahu. Yattığım yerden okyanus ötesinde yaşayan sevdiklerimle konuşabilmeyi seviyorum mesela. Modern tıbbı seviyorum, ultrason ve MRI gibi teknolojik mucizeler kullanıldığı için çok mutluyum. Işık yıllarınca uzağımızda olan gök cisimlerinin gözlenebiliyor olmasını, Mars'ta koloni kurma hazırlıklarını çocuk gibi sevinerek izliyorum. Bilim kurgu romanlarının dünyasında yaşıyoruz ve bunun farkına vardığım her an tekrar şaşırıp mutlu oluyorum. Baksanıza, hologramlı konuşma yapan başbakanımız bile var, ulusal kanallarımızın haber bültenlerini izlerken "Aaa, Darth Sidious!!!" diye şaşırabiliyoruz. Hal böyleyken, Ballard'ın öyküleri çok iyi olmakla birlikte, biraz yabancı geldi bana. Evet, çok konuştum, kitabın kendisinden bahsedeyim artık. Öyküleri tek tek anlatmak istediğimden pek emin değilim, dikkatimi çeken öykülerden bahsedip tamamlayayım bu yazıyı.

Kitabın ilk öyküsü, baskıya adını veren, Yakın Geleceğin Mitosları. Neredeyse tamamen terk edilmiş ve kendi haline bırakılmış Florida'da geçiyor öykü, uzaya açılan insanlık kendine gelememiş, "uzay hastalığı" denen bir salgınla birlikte insanlar açık alanlardan kaçınıp içe kapanmaya başlamışlar. Karısının peşinden Florida'ya gelen pornografi düşkünü doktor Sheppard'ın macerasının içinde, yazarın zaman metaforları ve bütünsel zaman teorisini okuyoruz.

Güneşten Haberler adlı öykü, ilk öyküdekine benzer bir ortama taşıyor yine okurunu. Bu sefer Franklin adlı bir doktor, insanları yavaş yavaş etkisi altına alan, etkilenen kişinin zamandan ve mekandan kopmasına neden olan füglerle savaşıyor. Yine, insanlığın uzaya açılmasıyla birlikte zaman ile bağının koptuğundan bahsediyor yazar.
"İnsan, gezegenini terk edip dış uzaya açılarak bir evrim suçu işlemiş, evrendeki yerini belirleyen kuralları, zaman ve uzay yasalarını çiğnemişti. Belki de uzayda yolculuk etme hakkı başka bir canlı türüne aitti, ancak işlediği suç yerçekimi yasalarını hiçe sayma girişiminin hak ettiği ölçüde ağır bir cezayı gerektiriyordu."
Savaş Tiyatrosu, anlatımına alışmak biraz zamanımı alsa da sevdiğim bir öykü oldu. İngiltere'de yaşanan bir iç savaş ile ABD'nin olası müdahalesini bir televizyon programı aracılığıyla anlatmış Ballard.

Tebessüm ve Motel Mimarisi adlı öyküler, kitapta en severek okuduklarım oldu. İlk öyküde, mükemmel bir kadın var, ikinci öykü ise neredeyse Hitchcockvari bir gerilim sunuyor.

Kitapta yer alan son öykü olan Yoğun Bakım Birimi, yazarın kurduğu kişisel ilişkilerle bana Asimov'un Solaria gezegenini hatırlattı, tabii hangi gezegen olduğunu net olarak hatırlamak için geri dönüp blogumu taramam gerekti. (Bkz: Güneşin Tanrıları) Yaşamları süresince başka insanlarla hiç görüşmeyen bir toplumda, ailesi ile bir araya gelmeye karar veren bir adamın hikayesi.
 
Kitabı okurken her öykü için minik notlar aldım, böylece bloga yazarken kafamdakileri toparlamam kolaylaşır diye düşündüm. Son öykü için ise ancak 'ANLAMADIM!' yazabildim. Kabul ediyorum, metafor okumak konusunda çok başarılı değilim, yalın anlatımları tercih ediyorum. Yine de, Ballard iyi bir yazar ve sanırım romanlarını da okumalıyım.

2 yorum:

  1. Bilimkurgu konusunda söylediklerine katılıyorum, ben de teknolojiyi seviyorum. Ancak bu yazarların çekinceleri daha çok ahlaki olarak çökmemizi hızlandırmasından sanırım. Hani Asimov'un Robotlarla ilgili Yasalar sunması da ne kadar mantıklıydı, çünkü ahlaki olarak hep soru işaretlerimiz olacak teknoloji ilerledikçe... Bir de kontrolden çıkıp yıkıma götürme korkusu var. Anlayışla karşılıyorum ben de aynı korkulara kapılıyorum zaman zaman.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah bu konu ne karmaşık! Evet teknoloji, insanın çöküşünü hızlandırıyor fikri savunulabilir ama sanırım Ballard'ın bunu bağıra bağıra sürekli tekrar etmesi rahatsız etti beni. Bir de, insanlığın yok olmasının çok kötü bir şey olacağından emin değilim. Milyonlarca yıllık evren tarihinde ufak bir noktayız, bir noktada yok olacağımız ya da farklı bir türe evrileceğimiz fikri çok inanılmaz ya da korkunç değil sanki. =)

      Sil