10 Ocak 2014

Yaylı Bacak Jack


Yaylı Bacak Jack - The Strange Affair of Spring Heeled Jack
Mark Hodder
Çeviren: Gonca Gülbey
Altıkırkbeş Yayın
Ocak 2013 (1. basım)
477 sayfa

Yaylı Bacak Jack, Mark Hodder'ın ilk romanı ve 2010 yılında aday gösterildiği Philip K. Dick ödülü'nü kazanmış. Çok sevdiğim bir arkadaşımın hediye ettiği bu kitap, yerlerde sürünen okuma hızıma ivme kazandırdı, sürükleyici kurgusuyla sabahlara kadar elimden bırakamadım. Ama, kitabın kurgusuna, karakterlerine geçmeden önce, artık tekrar etmekten bıksam da söylemem gereken bir şey var: Kitabın çevirisi, dizgisi, redaksiyonu birer felaket! Bir ara elimde kurşun kalem, üzerinde düzeltmeler yaparak okumaya başladım kitabı; sonra üşendim bıraktım. Kitabın baş karakterinin sahip olduğu Sir unvanı konusunda, kitap boyunca süren bir "sir" mü yazsak, "sör" mü yazsak kararsızlığı var; üzerine bir de unvan değil hitap olan "sir"ü sir/sör/efendim şekillerinde kullanarak iyice kafa karıştırmayı başarmışlar. Yanlış yazılmış sözcükler, "siz" derken bir anda "sen" diye devam eden diyaloglar... Bir de, "burada bir yanlışlık var" diye kafa patlatıp sonunda meselenin nerede olduğunu çözdüğüm (yani, galiba...) bir diyalog var ki, aktarmak istiyorum:
"Sizinle tanıştığıma memnun oldum Sir Richard," dedi ve Burton'a sandalye çekmek için uzandı.
"Lütfen," dedi ziyaretçisi, "Albay halleder." Sandalyeyi polisin masasına çekip, oturdu.
Bu diyaloga bakıp, "bu adam niye kendinden üçüncü tekil şahıs olarak bahsetmeye başladı durduk yere?" diye şaşırdım. Sonra içimdeki gizli çevirmen aslında ne olması gerektiğini çözdü, Sir unvanını kullanmayı gereksiz bir gösteriş sayan Sir Richard Burton "Albay deseniz yeter." diyor olmalıydı burada, kendisinin sandalye çekme konusundaki yetisini üçüncü tekil şahıs ile anlatıyor olacağını hiç sanmıyorum. 6 45'in yayımladığı çok güzel kitaplar var ve özellikle bazılarını okumayı çok istiyorum. Fakat bu güzel kitapları ağız tadıyla okumamızı engelleyen özensiz baskılarına çok kızıyorum ve mesela Neuromancer'ı okumaya bir türlü cesaret edemiyorum. Kitabın kendisine gelelim artık, çünkü yayınevi ne kadar çabalasa da bastırılamayan bir güzelliği var bu kitabın.

Yaylı Bacak Jack, Victoria dönemi İngilteresinde geçen ve steampunk alt-türüne dahil bir roman. Kitaptaki başlıca karakterler isimlerini gerçek şahıslardan almışlar fakat kişilikleri ve roman boyunca geçekleştirdikleri eylemler tarihsel doğrulara bağlı kalmamış elbette. Victoria döneminin ünlü kaşifi Sir Richard Francis Burton, kitabın baş kahramanı olarak çıkıyor karşımıza. Charles Darwin, Oscar Wilde, şair Algernon Charles Swinburne ve çağdaşları (bazılarını tanıdığım, bazılarının adını ilk kez duyduğum) karakterlerle dolu olan kitabın keyifli bir dili var. Daha önce bahsettiğim Perdido Sokağı İstasyonu'nun aksine, yeni türler ve tamamen yabancı bir dünya içermeyen bu kitap oldukça kolay okunuyor.

1861 yılında, bir konferans salonunda başlayan romanda; Sir Richard Burton ile meslektaşı ve düşmanı John Speke arasında düzenlenecek olan bir tartışma, Speke'in kendini vurduğu haberi ile iptal ediliyor. Speke bir yerlerde hayat savaşı verirken, eski arkadaşını tekrar görmek ve ölümünden önce barışmak isteyen Sir Burton bir yandan Speke'in nerede olduğunu öğrenmeye çalışıyor; bir yandan da geçmişe dönüşlerle aralarındaki düşmanlığa neden olan olayları öğreniyoruz.

Yirmiden fazla dil bilen, aksanları taklit etmekte başarılı olan, bir kaşif ve rütbeli bir asker olan, ayrıca İngiltere Kralı 4. William tarafından Sir unvanı verilen; kendisine başarı kazandıran yeteneklerinin yanında, Mekke'de küçük bir çocuğu öldürdüğü gibi korkutucu birkaç söylenti ile de tanınan Sir Burton; dönemin başbakanı Lord Palmerston tarafından bir görüşmeye çağırılıyor. Doğrudan Kral'a bağlı bir ajan olarak çalışması ve polis gücünün çözemediği kimi olayları araştırması teklif ediliyor ve Burton'un bu teklifi kabul etmesi ile birlikte karmakarışık bir olaylar zinciri başlıyor.

Burton, bir gece karşısına çıkan, tuhaf görünümlü ve Yaylı Bacak Jack diye anılan gizemli adamın kim olduğunu, ne istediğini anlamaya çalışıyor, bir yandan bohem arkadaşlarıyla derin tartışmalara giriyor (böylece yaşadıkları dönemi daha iyi tanıyoruz.) Diğer tarafta, Başbakan, Burton'a ulaşıp Londra'nın yoksul doğu yakasında görülen kurt adamları bulmasını istiyor. Burton; Speke'i arayışı, Yaylı Bacak Jack'in gizemi ve ne olduğu belirsiz kurt adamlar sorunu arasında her şeyi çözmeye çalışırken, ülkenin toplumsal ve teknolojik yapısını adım adım tanıtıyor okuruna.

Ülkede, toplumu şekillendirmeye çalışan iki ayrı uç grup var. Bir tarafta Öjenistler ve Teknologlar; diğer tarafta ise Libertinler. Libertinler kendi içlerinde fraksiyonlara ayrılsalar da, temelde endüstri devrimine karşı çıkan, toplumsal ahlakın insanı bireysellikten uzaklaştırdığını savunan bir grup. Teknologlar, buhar gücünü kullanıp çeşit çeşit makineler yapan mühendisler; Öjenistler ise Darwin'in evrim teorisini hızlandırıp genetik düzenleme ile daha kullanışlı türler yaratan bilim insanları. Öjenist ve Teknologlar'ın gelişme saydığı her şey, Libertinler için insanı özünden daha da uzaklaştıran şeyler. Elbette, bu iki uç arasında sürekli bir çekişme var. Libertinler için şöyle diyor Swinburne:
"Gerçek Libertinler, Londra sokaklarındaki binlerce fahişeyi gösterip, diyorlar ki, "Bakın! Seks parayla! Sözde medeniyet dediğiniz bu şeyin içinde tutunabilmek için bu erkeklerin ve bu kadınların bulduğu çare bu işte. Peki kıymetli toplum söyle bakalım nerede kaldı senin o çok övündüğün ahlaki değerlerin? Nerede sınırların, püriten etiğin? Bu fahişelerin müşterileri var! Sözde edep dediğin şeyin kuralları altında cinsel zevklerini tatmin edemeyen adamlar, onların müşterisi oluyor. Sen, Toplum, çamur attığın şeyi aslında kendi ellerinle var ediyorsun!"
Öjenistler ise, kendilerini tamamen kabul ettirmiş olmasalar da, bazı icatları tüm toplum tarafından kullanılıyor. Koşucu adı verilen özel tazılar, şehir içinde serbestçe gezip hizmetlerini kullanmak isteyenlerin mektuplarını (köpek maması karşılığında) kendilerine söylenen adreslere taşıyorlar. Fakat Öjenistlerin aşamadığı bir sorun var, türler üzerinde gerçekleştirdikleri değişiklikler, üstesinden gelemedikleri yan etkilere sebep oluyor. Bu yan etkilerin en eğlencelisini ise, sesli mesaj iletiminde kullanılan muhabbet kuşlarında görüyoruz. Kendisine sözlü olarak ilettiğiniz mesajı, hızla uçup alıcısına aktaran muhabbet kuşları, ilettikleri her mesajı çeşit çeşit küfür ve hakaretlerle süslüyorlar. Böylece, epey renkli diyaloglar yaşanıyor:
"Kokuşmuş başkanın ofisinden mesaj var," dedi kuş kıkırdayarak. "Dangalak geveze Lord Palmerston yarın sabah dokuzda sizi Downing Caddesi 10 numarada bekliyor. Mesajı aldığını teyit et lütfen göt surat. Mesaj bitti."
Kitabın "Bir Ajan Görevlendirilir ve Gizemli Olaylar Araştırılır" başlıklı ilk kısmı boyunca, Sir Burton'ın peşinden koşturup olayların ardındaki gizemi anlamaya çalışıyoruz. İkinci kısım ise "Yaylı Bacak Jack'in Gerçek Hikayesi" başlıklı, ve ilk kısımda sorduğumuz her soruya cevap veriyor, şüphelerimizi doğruluyor. Bu ikinci kısımdan pek bahsedemiyorum,  kitabın sürprizini açığa vurmak istemem. Sadece şunu söylemeliyim, bilim kurgunun en sevdiği paradokslarını alıp her tarafından iyice kurcalamış Mark Hodder.

Pirinç, cam ve ahşap karışımı görkemli makineler, buhar gücüyle çalışan motorlar, özel üretilmiş hayvan türleri yalın ama gerekli bütün detaylarıyla anlatılıyor kitapta. Steampunk dünyası olabildiğince canlı ve gerçek gözüküyor. 

Ekleme: Yazmayı unutmuşum, kitapta yer verilen karakterlerin kısa biyografilerini içeren bir ek var kitabın sonunda. Henüz kitabı bitirmeden "bir bakayım bu adam gerçekte ne yapmış?" diye düşünürken, bu ekle karşılaşmak güzel oldu.

14 yorum:

  1. En uyuz olduğum yayınevi. Şu an kitabı deli gibi merak etmeme rağmen alıp oku(ya)mayacağım. İnşallah batarsın altıkırkbeş.

    YanıtlaSil
  2. Öfff... Bir umutla, belki çevirisi düzgündür diye başladım incelemenizi okumaya. Ama görüyorum ki maalesef 6:45 yine beni yanıltmadı. Bu kadar güzel isimleri bu kadar itinayla berbat eden başka yayınevi yok sanırım. Üzüldüm... İnceleme için çok teşekkürler, izninizle Kayıp Rıhtım'da kaynak belirterek paylaşıyorum bir kısmını.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O guzel isimleri okumak isteyince bir turlu birakamiyoruz iste. Tabii ki paylasabilirsiniz, yorum icin de tesekkurler. :)

      Sil
  3. Kitabı merak ediyorum. Ama 6.45 gerçekten pek iyi değil sanırım bu çeviri konusunda, ben de Kafka'nın bir kitabını okumuştum, onda da vardı hatalar. Diğer bloglarda da mütemadiyen bu konuda eleştiriler görüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 6 45'i universite yillarimdan kalan bir nostalji hissinin de etkisiyle cok severim ama butun kitaplarinda (az ya da cok) bir dikkatsizlik ve ozensizlik var ne yazik ki.

      Sil
  4. Diyalogun orijinalini paylaşayım;

    I'm pleased to meet you, Sir Richard," he said, indicating a chair as he sat in his own. "Please," his visitor replied, "captain will do." He pulled the chair over to the desk and sat down.

    Altırkıkbeş'ten Ender's Game'in eski baskısındaki felaketten sonra uzak durmaya başlamıştım, doğru bir karar verdiğimi tekrar görüyorum.

    Kitabı ben de beğendim ama devam kitaplarını okuyacak kadar bağlanmadım evrenine.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hah, ne iyi oldu bu yorum! Diyalogu çevirirken baştan yaratmışlar gerçekten, doğru çözümlemişim diye de pek sevindim :)

      Madem öyle bir şey sorayım, devam kitaplarını İngilizce okusam diyordum, ortalama kitapları rahat okuyorum (Tess Gerritsen vs.) fakat steampunk okurken zorlar mı bilemedim, ne dersiniz?

      Sil
  5. Bence okuyabilirsin ama Türkçe okurken ki akıcılığı yakalayamıyorum ben bazen. Bu kitapta öyle oldu mesela. Bir de sakin kafayla değil de sağda solda, servis köşelerinde okudum belki o yüzden de çok kolay gelmedi. Bana twitter'dan dm'de mail adresini atarsan örnekle de deneyebiliriz ;)

    YanıtlaSil
  6. Birgün sizin kitabınızın da başkaları tarafından okunması ve yorumlanması umuduyla :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hocam siz benden de inatçısınız ama =)

      Sil
  7. Kitabı ben de yeni okudum. Tarihteki gerçek karakterlerle alternatif bir tarih ve hikaye yaratılması etkileyiciydi. Ben sevdim kitabı. Sizin de değerlendirme yazınız çok güzel olmuş ama sanırım süprizi bozmamak adına Yaylı Bacak Jack'in gerçek kimliği hakkında birşey söylememişsiniz :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen öyle, süprizleri bozmamaya çalışıyorum. Teşekkürler.

      Sil
  8. Her kitapta çikolata kahve yaparsanız işiniz iş :) Kitap kurdu kilo almasın sonra ;)

    YanıtlaSil