Biri bana açıklayabilir mi, ne ara 2017 yazı geçti gitti, hava soğudu, sabahları güneş doğmadan evden çıkmaya başladık ve bir de üstüne yıl bitti? Bu yılın ikinci yarısı öyle hızlı geçti ki, takvime baktıkça şaşırıyorum. Öncelikle, ben bu yaz şehir değiştirdim. Küçücük, düzenli ve güzel şehrimden kalkıp kocaman, düzensiz, kalabalık ve çoğunlukla çirkin İstanbul'a geldim. Şehre alışmaya çalışıyorum ama İstanbul'da yaşayan sevgili arkadaşlarım, sizin yolunuz yol değil. Temiz hava almak için, güzel bir yemek yemek için, biraz yürüyüp rahatlamak için, tiyatro-konser izlemek için yollarda saatler harcamak, kalabalığın içinde nefes almaya çalışmak, kucakla para dökmek... Bunlar normal değil, olması gereken bu değil. Tamam, bütün işler burada, bütün sektörler burada, benim de dahil olduğum bir kitle olarak burada çalışmak zorunda hissediyoruz kendimizi. Fakat kimse beni bu şehirdeki standartların normal olduğuna ikna edemez. Zaten asosyaldim, burada bir yerden bir yere gitmek ve gittiğim yer neresi olursa olsun dev bir kalabalığın ortasında kalmak beni o kadar yoruyor ki, mümkünse hiçbir yere gitmiyorum ya da yarım saatlik bir yarıçap içinde kalmaya çalışıyorum. Burada yaşayan onlarca arkadaşımın çoğuyla hâlâ görüşemedim, "Ya ehe... Şey, yeni geldim ben, çok olmadı yani, işte anca... Tamam, söz, ilk fırsatta buluşalım," diyor ve o fırsatı bir türlü yaratamıyorum. Bir arkadaşım "Hani İstanbul çok kötüydü, hani burada yaşanmazdı, n'ooldu?" diye soruyor bana ara sıra. Her seferinde "Evet çok kötü, evet yaşanmaz; buraya gelmiş olabilirim ama fikrim değişmedi," diye cevap veriyorum. (Evet, senden bahsediyorum Berk!) Bakalım bu kalabalık sevmeyen, gürültüye gelemeyen halimle İstanbul'da geçireceğim ilk yılbaşı gecesi nasıl olacak? (Çünkü bu yazıyı önceden yazıp hazırlıyorum. Siz bu yazıyı okuduğunuzda ben çok uzaklarda... Yok, bu o değildi. Neyse.)
Tamam, bitti. İstanbul'dan şikâyet etme seansımın sonuna geldik. Neyse ki işim güzel, Can güzel, yaşadığım mahalle güzel, iş arkadaşlarım güzel. Fakat zaten birkaç yıldır memnun olmadığım okuma performansım burada iyice düştü. Toparlamaya çalışıyorum, toparlanmıyor. Hatta okuduğum kitaplardan bahsetmeyi de ihmal etmeye başladım. Burada anlatmak istediğim ama bir türlü vakit ayırıp yazamadığım kitaplar birikti. Bu yıl gayet mütevazı bir hedefle kırk beş kitap okuyacağım demiştim, haftada bir bile değil ama ancak yirmi beş kitap okuyabilmişim. Bazıları yine iş için okuduğum kitaplar üstelik. BURAYA tıklarsanız, blogda bahsetmediklerim de dahil olmak üzere, 2017'de okuduğum kitapları (hem de şekilli şemalli, süslü) görebilirsiniz. Bu sene okuduklarım içinde en sevdiğim kitap Bir Yerde oldu sanırım. Tabii bir de, nihayet kavuştuğumuz için çok mutlu olduğum Toz var. Bu yıl okuduğum (iş için değil, keyfim için okuduğum) kitaplar arasında en sevmediğim kitap ise, üzgünüm ama Cthulhu'nun Çağrısı. Sevemedim. 1,5 kiloya yaklaşan ağırlığıyla beni epey yoran Yüzüklerin Efendisi'ni de anmadan geçemeyeceğim. Bir kişi de çıkıp demedi ki, "Kızım sen zaten parasını verip kitabı almışsın, e-kitabını indir, gönül rahatlığıyla oku." Bana böyle şeyleri hatırlatın, benim hiç aklıma gelmiyor.
Dedim ya, bu yılki okuma performansımdan hiç hoşnut değilim. Kitap alma hızımı biraz düşürmeyi başardım hiç olmazsa. 2018 hedefim daha da az kitap alıp elimdekileri okumak olacak. 2012'de aldığım ve hâlâ okumadığım kitaplar var, benim yeni kitap satın almam yasaklanmalı! Bu aralar Anlatış'ı okuyorum, İthaki'nin bilimkurgu klasiklerinden okumadığım kitaplarla devam edeceğim. Dune'u bitireceğim. Metis ve Baskan dizilerine geri dönüp buraya da yazacağım. Oooo, 2018'de çok işim var. Haydi öyleyse, iyi seneler!
Tekrar merhaba;
YanıtlaSilİstanbul hakkında sitemlerle yazınıza başladığınıza göre, “İstanbullu olma” sürecinin birinci aşamasındasınız demektir.Birinci aşama, “burada da yaşanır mı…” ikinci aşama, “aslında pek de fena değilmiş…” üçüncü aşama da “İstanbul dan başka yerde yaşayamam..” şeklindedir.
Biraz gayret; bir sene sonra Üçüncü aşamada olacaksınız!
Yarım kan İstanbullu olmama rağmen, yıllardır gitmediğim-gitmeye cesaret edemediğim- bu koca kentte sizin için gerekli tüm “entelektüel gıda” yı zamanla bulacağınızdan eminim.
“İkibin-onyedi” nin hızlı geçtiğini duyumsamanız ise maalesef pek iyiye işaret değil
Çünkü yıllar, 30 yaşına kadar oldukça “ağır” geçer,30’dan sonra inanılmaz bir sürat ve ivme kazanır…Günler 20 saat,yıllar sanki On ay gibi gelir insana!
Zaten Kırk yaşından sonra da takvime pek bakmazsınız.
Her şey bir tarafa, kitabın,yayınevlerinin,sahafların ve kültür etkinliklerinin başkenti, mutlaka size zamanla kendini sevdirecek ve artık eski-şehrinizi bu kadar fazla özlemeyeceksiniz.
Benim gibi bir ömür Ankara’dan sonra İzmirde yaşıyor olsa idiniz, emin olun yaşadığınız şaşkınlık çok daha fazla olurdu!
Bonne chance mon amie!
İnsanın hayatındaki önemli olaylar bazen okuma ritmini bozabiliyor elbette,ama düşünün ki orada harika sahaflar var.Maalesef ilginizi bölecek meşgaleler de bolca mevcut.Zamanla her şey rayına oturacaktır.
“Bir yerde” yi yılın kitabı seçmeniz –daha önce de belirtmiştim- son derece yerinde bir düşünce. Filmini seyredebildiniz mi? Aman ihmal etmeyin,fevkaladedir. Peter Sellers’in adeta anıtlaştığı bir filmdir.
Yeni yılınızı kutlar, yeni yaşamınızda tekrar mutluluklar dilerim.Unutmayın, kısacık hayatımızda an’ı yaşamak ve keyfini çıkarmak en güzel yöntemdir.Şehirler değişebilir ama her şehri “sizin” şehriniz yapmak yine sizin elinizdedir, varlığınızla bulunduğunuz yeri kendinize uydurabilirsiniz!
Ctulhu’yu bende sevmedim, e-kitaptan hoşlanmıyorum, Kosinski büyük bir yazardır, bu aralar 60 ve 70 lerin dedektif romanlarını topluyorum, özellikle Simenon, Chandler ve Horace Mccoy gibi psikolojik ve toplumsal tezli yazanları seviyorum,Tavsiye ederim,insanın beynini günlük tatsız gerçeklerden temizliyor bu tip kitaplar…
İyi okumalar…
ankaralıkitapkurdu
Merhana, yeni yılınız kutlu olsun!
SilUmarım İstanbullu olmanın üçüncü aşamasına gelmeden önce kaçıp kendimi kurtarırım. Küçük şehirlilik daha güzel :)
Simenon'u çok seven bir sahafım var Eskişehir'de, ben çok fazla okumadım ama okumam gereken yazarlardan biri olduğunu biliyorum. Okumam gereken ya da okumak istediğim o kadar çok yazar varken istediğim kadar zaman ayıramamak da ayrıca canımı sıkıyor ama dediğiniz gibi, rayına oturacaktır zamanla diye umuyorum. Filmi de hâlâ izleyemedim, mutlaka izleyeceğim.
Yeni yılınız tekrar kutlu olsun, sevgiler :)
Latinlerin dediği gibi "ars longa vita brevis est" Sanat uzun ama hayat kısadır. Hayat devam ederken Zamanımızın çoğunu sevdiğimiz sanat meşgalelerine ayırabilmek için yeterli vaktimiz olamıyor.Ama benim gibi erken emekliliği tercih eden bir tembel iseniz biraz şanslısınız demektir.Tabii sizler için henüz çok erken.
SilDiğer taraftan Simenon bir polisiye yazarı olmaktan çok fazlasıdır.Hani derler ya "iyi polisiye iyi edebiyattır".Ancak, Simenon romanlarındaki ruhsal çözümlemeler ve yarattığı çarpıcı atmosfer ile kaleme aldığı gerilim romanlarında-A.Christie gibi- "katil kim ve neden" sorunu ile uğraşmaz.Bazen de hiç cinayet işlenmez romanlarında (Manhattanda 3 oda) ama inanılmaz bir atmosfer yaratma yeteneği vardır. Eskişehirli sahafınız kitaptan anlıyormuş! Birçok romanı edebiyat klasiği olmuştur. Şiddetle öneririm.Bu arada Amerikan Kara Maske grubunun (Chandler, D.Hammet, H.Mccoy) Amerikan toplumunu eleştiren organize suç polisiyeleri de ayrı bir ekoldür.
İyi okumalar,
ankaralıkitapkurdu