Âşık Bir Adam (Kavgam Serisi II) - Min Kamp II
Karl Ove Knausgaard
Çevirenler: Ebru Tüzel, Haydar Şahin
MonoKL Yayınları
Haziran 2016 (1. basım)
566 sayfa
İki ay önce, blogu çok ihmal ettim diye dertleniyordum. Şimdi, ayda bir yazı yazabiliyorum diye memnunum. Havalar soğumaya başlayınca toparlanırım herhalde, şimdilik durum böyle, okuyamadığım için yazamıyorum. Âşık Bir Adam'ı okumam bir ay sürdü, aslında kitabı çok sevdim ama bir oturuşta onlarca sayfa okumayı beceremedim. Neyse.
Serinin ilk kitabı Kavgam hakkında yazdığım yorum için tam buraya tıklayabilirsiniz. Ben de şimdi dönüp okudum, ne yazmışım bir hatırlayayım diye. Ölüm ile başlayan ve babasının cenazesi ile biten ilk ciltten sonra, bu kitaba çocuklarını anlatarak başlıyor ve çocuklarını, ilk eşini, âşık olduğu kadını, annesini, babasını anlatıyor. Öfkeli, yorgun ama çocuklarını seven bir baba, çocuğunun bezini nasıl değiştirdiğini uzun uzun anlatıyor ve öyle bir okutuyor ki, çok acayip. BEN NİYE ELİN NORVEÇLİSİNİN HUYSUZ ÇOCUKLARINI OKUMAKTAN KEYİF ALIYORUM?! Yazarın arkadaşı Geir'in söylediği gibi:
"Teknik mi? Teknik öyle mi? Senin için söylemesi kolay. Tuvalete gidişini yirmi sayfada tüm ayrıntılarıyla anlatır, yine de insanlara bunu okutur, onları metne kilitlersin. Kaç kişi bunu yapabilir sanıyorsun? Eğer ellerinden gelse kaç yazar böyle yapmazdı? (...)"
Knausgaard yazıyor, bize de okutuyor işte böyle. Nasıl oluyor, bilmiyorum. Bir de, okuyan herkeste böyle olmuyordur sanırım ama ben bu adamı kendime çok benzettim. Tanımadığı insanların arasına girince hissettiği huzursuzluk, surat asma nöbetleri, yalnız kalamayınca duyduğu öfke. Okumaya zaman bulamayacağını bile bile aldığı dergiler, kitaplar. Ortalama bir introvert bunların hepsini biliyor ve yaşıyor olmalı, Knausgaard bir de güzel güzel anlatıyor işte. Yalnız, Star Wars'un çocuk filmi olduğu fikriyle beni biraz üzdü. (Kitapta anlattığı zaman dilimine bakarak Attack of the Clones'dan bahsettiğini sanıyorum.) Fakat, adam kurguya o kadar uzak duruyor ki, Star Wars sevmemesini anlayabiliyorum.
Ne diyorduk? Knausgaard'ın büyük aşkı. Linda. Çok tuhaf bir ilişkileri var, kadına deli gibi aşıkken bir yandan da yalnız kalmak isteyen bir adam; adamın yalnız kalma isteğini kıyamet alameti gibi gören bir kadın. En tuhafı da şu, bu adam ve bu kadın, bu kitabı atlatmışlar ve hâlâ birlikteler. Galiba gerçek aşk böyle bir şey. ^_^ Knausgaard Linda'nın en kötü huylarını ortaya döküyor, kitabı okurken Linda'dan nefret etmeye başlıyorum. Sonra adam kendi bok yemelerini anlatmaya başlıyor, taraf değiştiriyorum. Linda haklı. Knausgaard hatalı. Sonra bakıyorum, hayır Karl Ove sonuna kadar haklı ve Linda çok hatalı. Bilemiyorum.
Zaman zaman rahatsız eden bir açıklıkla, dürüstlükle yazıyor Knausgaard; benim bir okur olarak alışık olmadığım bir şey bu. Okudukça şaşırıyorum. Kitabın bir kısmını, buradaki çok sevdiğim bir kafede okudum. Kafenin balkonunda (evet, balkonlu kafe) bir başıma oturuyordum ve Knausgaard karısının doğum sancılarını ve Vanja'nın doğumunu öyle bir anlatıyordu ki, açık havada nefes alacak boşluk aradım.
Bu kitap hakkında yazacak çok şeyim yok. Okuyun bence. Yalnız, Hugh Howey'den sonra (yine MonoKL'un bize kazandırdığı) bir yazara daha uzaktan aşık oldum. Çok seviyorum bu adamı, keşke arkadaşım olsa, bir araya gelip insanların ne kadar yorucu olduğundan falan bahsetsek. Son bir alıntıyı buraya ekleyip gidiyorum ben.
"Bu bizim kavrama gücümüzün ötesindeydi. Dünyamızın her şeyi kapsadığını düşünebilir, kumsalda eğlenebilir, arabalarla dolaşabilir, telefonla sohbet edebilir, ziyarete gidebilir, yiyip içebiliriz ve evde oturup televizyona çıkanlarla aramızdaki bu tuhaf, yarı yapay simbiyozda onların yüzlerini, görüşlerini, kederlerini özümseyebiliriz ve her şeyin bunlarla sınırlı olduğuna kendimizi giderek daha çok inandırır, yıllarca uyuştururuz; ama gözlerimizi gökyüzüne çevirip uzaklara baktığımızda tek düşünebildiğimiz şey gücümüzün ve kavrayışımızın yetersizliğini anlamak olur; bizi böyle kandırmasına izin verdiğimiz dünya gerçekte ne kadar küçük ve önemsiz? Evet, elbette, gördüğümüz dramalar görkemliydi, içselleştirdiğimiz imgeler yüceydi, üstelik bazen vahiy gibiydi; ama biz köleler dürüst olmalıyız, gerçekte bunlarda rolümüz ne?
Hiç."
CEZALISINIZ...
YanıtlaSilankaralıkitapkurdu
Cezamı çekmeye razıyım hakim bey :)
Silkurduğunuz blog'u ihmal ederek,takipçilerinizde derin elem ve teessür duygusu yaratmanız ve bu durumun da tekerrür etmesi nedeniyle suçlu bulundunuz.Ancak;
Silözel yaşamımızın diğer meşgaleleri, günlük sorunlarımız, şiddetli yaz sıcağının etkisi ve içinde bulunduğumuz okumayı caydırıcı genel atmosfer "hafifletici neden" olarak dikkate alınarak bu seferlik cezanızı erteliyoruz.
bir daha olmasın! :))))
umarım iyisinizdir..
ankaralıkitapkurdu