19 Eylül 2010

Bir Kadın Düşmanı


Bir Kadın Düşmanı
Reşat Nuri Güntekin
İnkılâp ve Aka Kitabevleri
1973 (9. basım)
159 sayfa

Ben çok düzenli ve bilinçi bir okur sayılmıyorum galiba. Kendimce bir bilincim var ama, konudan konuya atladığım için ne Türk Edebiyatı'nı, ne de Dünya Edebiyatı'nı adam gibi okuduğumu söyleyemem. Ama Türk Edebiyatı içinde, bulduğum bütün kitaplarını okumaya çalıştığım bir yazar var: Reşat Nuri Güntekin. Genellikle hangi yazarı ilk kez ne zaman okuduğumu hatırlamam ama, Reşat Nuri ile 1995 yazında tanıştığımı ve Çalıkuşu'nu okuyup çok sevdiğimi hatırlıyorum. Sonra, evde bulunan Reşat Nuri kitaplarıyla devam ettim; onlar bitince de sahaflardan eski basım eserlerini aradım, buldukça okudum. Çünkü, bir keresinde Çalıkuşu'nun yeni bir baskısına göz atmıştım ve Reşat Nuri'nin eski Türkçe kelimelerinin güncellenmiş halini hiç sevmedim!

Gelelim Bir Kadın Düşmanı'na... Elimdeki kitap 1973 yılında basılmış, kapağını da yukarıda görüyorsunuz. Kitabı annem almış o yıllarda, 2010'a kadar da benim elimde, defalarca okunarak hırpalandı. Bir Kadın Düşmanı, iki kısımdan oluşuyor. Birinci kısım, "Sâra'nın Mektupları" başlıklı, ve anlaşılacağı üzere Sâra isimli karakterin yazdığı mektuplarla ilerliyor.

Sâra, çok güzel, çok güzel olduğunun farkında olan ve felaket derecede şımarık bir genç kız. Bölümün başında Sâra'nın babasına yazdığı mektubu görüyoruz, ardından bir telefon görüşmesi geliyor. Bu başlangıç Sâra'nın karakteri hakkında büyük ipuçları veriyor zaten bize. İstanbullu Sâra, kalabalık arkadaş çevresi ile sabahlara kadar eğlenen, güzelliği ile erkekleri hakimiyeti altına almaktan çok büyük keyif alan bir kız. Ancak, yaz aylarında Marmara kıyısında bir kasabaya seyahat etmesi gerekiyor, kuzini Vesime'nin düğünü için. Küçük sahil kasabasında nasıl zaman geçireceğini kara kara düşünerek yola çıkıyor. Bölümün geri kalanında Sâra, İstanbul'daki arkadaşı Nermin'e mektuplar yazarak kasabadaki hayatını anlatıyor. Düğün için orada toplanan akraba kalabalığı, bulundukları çiftliğin yakınında kamp yapan sporcu kafilesi, nasıl da bütün kasaba erkeklerinin kendisine hayran oldukları... Ve sporcuların arasındaki, Sâra ile hiç ilgilenmeyen bir adamı, Homongolos'u kendisine aşık etme çabaları!

Kitabın ikinci kısmı ise "Ölüye Mektuplar" başlığını taşıyor. Burada Homongolos'un (gerçek ismi ile anmak gerekirse: Ziya, ya da bir diğer lakabı: Kaya Balığı) yedi yıl önce ölmüş olan arkadaşı Necdet'e yazdığı mektupları okuyoruz. Birinci Kısım'da okuduğumuz hikayeyi bu kez Homongolos'un tarafından izliyoruz. Homongolos çirkin ve küstah bir adam. Hani, melankoli zamanlarında insanlar "kalabalık içinde yalnız" olduklarını, aslında kimsenin onları anlamadığını düşünürler romantik bir gurur içinde. İşte bu durumu, Reşat Nuri'nin çok zarif sözcükleri ile okuyoruz Homongolos'un hikayesinde.
"Kendi derdim için 'en korkuncu' dedim. Çünkü başkalarının şikayetini işitemediğimiz için kendi ıstırabımızı daima her ıstırabın fevkinde görürüz ki bu da ruhlar arasında 'ebedî ayrılığın' bir başka neticesidir."
Sonu mutlu olmayan, beni (özellikle az biraz melankoliye meyilli olduğum zamanlarda) ağlatabilen bir kitap, Bir Kadın Düşmanı. Ne yazık ki kısa bir roman, 159 sayfa, bir çırpıda bitiyor! Ama -bunu tekrar edeceğim için üzgünüm- okuduğum en naif, zarif cümlelerin yazarı Reşat Nuri Güntekin'in kurgusunun güzelliğini bir kez daha takdir etmek için mutlaka okunmalı. (Bakın, benim cümlelerime bile bir zarafet geliyor Reşat Nuri'den bahsederken.)

Meraklısına not: Ben büyük bir önyargıyla yeni basımlardan uzak durmayı tercih etsem de, İnkılâp Kitabevi'nin yeni basımları tercih edilebilir Reşat Nuri okumak için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder