8 Eylül 2020

Oz Büyücüsü

 

Oz Büyücüsü - The Wonderful Wizard of Oz
Lyman Frank Baum
Çeviren: Volkan Yalçıntoklu
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Temmuz 2019 (3. basım)
135 sayfa

Oz Büyücüsü'nü izleyeli yıllar oldu. Ara sıra müziklerini dinlerim. Çok eskiden evde bir Zümrüt Kent baskısı vardı ama galiba onu da hiç okumadım. Nihayet Damla'cığım (ki kitabın bu baskısının editörlüğünü yaptı) bana Oz Büyücüsü'nü hediye etti, bir süre kitaplıkta beklettikten sonra tam da hafif bir şeyler okumak istediğim sıralarda gözüme ilişti. Pek iyi oldu.

Önce bir Somewhere Over the Rainbow izleyelim mi? (Normalde hep Israel Kamakawiwo'ole'den dinlerim -evet soyadını Google'dan kopyaladım- ama bu sefer kitabın ve filmin tadına uysun, Dorothy ve Toto'yu izleyelim.) (Mobil cihazdan geliyorsanız diye söylüyorum, aşağıda gömülü bir YouTube videosu var. Telefondan bakınca fark ettim ki gözükmüyormuş.)

Filmdeki kırmızı pabuçların aslında gümüş olması gerektiğini biliyor muydunuz? Ben aslında biliyordum, bir yerlerde okumuştum ama unutmuşum. Kitabı okurken hatırladım. Kitapta gümüşten olan (gümüş rengi değil, bizzat gümüşün kendisi) ayakkabılar, sinemada renkli çekimde iyice dikkat çeksin diye yakuta çevrilmiş, böylece o ikonik kırmızı ayakkabılar doğmuş.

Kitap ve filmin moda anlayışlarına daha da dalmadan önce kitabı anlatayım, değil mi? L. Frank Baum, eski masalların artık yetmediğini, güncel masallar gerektiğini düşünerek; "günümüz" çocuklarını hoşnut etmek için Muhteşem Oz Büyücüsü'nün hikâyesini yazmış, 1900 yılında. Bir yandan, iyi ki yazmış. Bir yandan da, üzerinden 120 yıl geçti ve biz hâlâ o "eski" dediği masalları anlatıyoruz. Hatta sinema sektörü o kadar bezmiş ki, dönüp dönüp aynı masalların filmlerini tekrar çekiyor. Ve fark ettiyseniz ben yine konuyu kitaptan uzaklaştırıyorum. Aklım çok dağınık.

Dorothy, uçsuz bucaksız Kansas çayırlarının ortasında, çiftçilik yapan Henry Enişte ve karısı Em Teyze ile birlikte yaşayan küçük bir kız. Tek göz bir kulübede yaşıyorlar, bir de kulübenin altında kasırga sığınağı var. Etraflarında uçsuz bucaksız, gri çayırlardan başka ne bir ev var ne de bir ağaç. Bir de Toto var, Dorothy'nin minik, siyah köpeği.

Bir gün kasırga çıkıyor, Henry Enişte hayvanları kontrol etmeye giderken Em Teyze kasırga sığınağına giriyor, Dorothy de Toto'yu yakalayıp sığınağa doğru koşarken kasırga evi havalandırıyor! Balon gibi uçan ev havada süzülmeye başlıyor, uzuuuun uzun gidiyor. Sonunda, Dorothy yorgunluktan uyuyakalmışken, ev ani bir sarsıntıyla yere iniyor ve Dorothy kendini hiç tanımadığı bir yerde buluyor. Sonra bakıyor ki evi Doğu'nun Kötü Cadısı'nın üzerine inmiş ve cadıyı öldürmüş! Doğu'nun Cadısı ölmüş, Kuzey'in İyi Cadısı bunu duyup gelmiş. Dorothy eve dönmek isteyince ise bu iyi cadı, "Ay ben yapamam ki ¯\_(ツ)_/¯" diyor. Ölü cadının ayaklarındaki gümüş pabuçları Dorothy'ye giydiriyor ve Zümrüt Şehri'ne gitmesi gerektiğini söylüyor. Büyük Büyücü Oz tarafından yönetilen bu şehre varabilirse belki Oz yardım eder diye umuyor.

Sonrası malum, Dorothy sarı tuğlalı yola düşüyor, yolda Korkuluk'la, sonra Teneke Adam'la ve sonra da Aslan'la karşılaşıyor. Onlar da, "belki Oz bize de yardım eder," diye (çünkü biri beyin, biri kalp, diğeri de cesaret istiyor) Dorothy'ye katılıyorlar ve yolda türlü türlü belalarla uğraşıp sonunda Zümrüt Şehri'ne varıyorlar. Oz da bu küçük kıza diyor ki, "Benim için Batı'nın Kötü Cadısı'nı öldürürsen seni evine gönderirim." Çünkü Dorothy tam da kiralık katil olacak bir insan, evet.

"Yoksa bilmiyor musun?" diye karşılık verdi kız, şaşkınlıkla.
"Hayır, sahiden hiçbir şey bilmiyorum. Gördüğün gibi içim saman dolu, bu yüzden beynim yok," diye cevap verdi Korkuluk üzüntüyle.
"Ah," dedi Dorothy, "senin için çok üzgünüm."
"Sence," diye sordu Korkuluk, "seninle Zümrüt Şehri'ne gelirsem şu Oz bana da beyin verir mi?"
"Bunu bilemem, "diye yanıtladı kız; "ama istersen benimle gelebilirsin. Oz sana bir beyin vermese bile şu andakinden daha kötü bir durumda olmazsın."

Sonra işte... Olaylar gelişiyor. Filmdekinden çok daha fazla mevzu var ve bence daha eğlenceli. Ama sorun şu, BİR MASALDA BÖYLE MESAJ MI VERİLİR? Büyük ve korkutucu biri, gidip başka bir büyük ve korkutucu insanı öldürmeni isterse git öldür. Çünkü büyük ve korkutucu adam diğerinin kötü biri olduğunu söylüyorsa kesin öyledir. Bak yine sinirim bozuldu... Neyse. Kitap eğlenceli, okuyun ama bence çocuklara okumayın, biraz büyüyüp yargı, infaz, hukuk falan konusunda bir şeyler öğrendikten sonra kendileri okusunlar. (Abartıyorum evet, kitabın kıssadan hisse vereyim, çocuk eğiteyim falan gibi bir derdi yok. Eğlencelik bir masal işte. Ben bir ara diğer Oz kitaplarını da okuyayım. Bir sürü var!)

Ha son olarak, yazıyı yayımlamadan önce yazmayı unutmuşum, ben de Oz Büyücüsü'nden safra kesesi istedim, fotoğraftakini verdi.

1 yorum:

  1. Uzun zaman sonra hoş geldiniz. Salgın devresini sağlıklı ve keyifli geçirmekte olmanıza sevindim. Bizde Ankarada kitaplara ve müziğe kendimizi vererek yaşamaktayız. Ben de bu aralar hüzünlü günlerden bir nebze olsun uzaklaşmak için çocukluk günlerime döndüm ve “Kaçırılan Çocuk”-R.L.Sevenson- okumaktaydım. Ne hoş bir romanmış, eskilere gittim. Elbette Oz Büyücüsü her jenerasyondan kitapseverin ilk göz ağrısı romanlardandır. Bazı yönlerden çocuk edebiyatı çizgisini zorlar. Ancak, filmi sanki daha masumdu hatırladığım kadarıyla. Zaten dünya çocuk edebiyatında bir çok eserin “nasıl olurda çocuklar için “ yazıldığını pek anlayamamışımdır. Mesela GRİMM masallarının bazısı pek münasebetsizdir.Ayrıca Peter Pan da pek örnek bir veled değildir hani. Keza çocukken Robenson Cruzoe romanını nasıl yorumlamıştım acaba? Beyaz adamın siyah adamı sömürmesi olarak düşünmediğime eminim.Mercan Adasının “vahşice” sahneleri çocuk verisyonunda yoktu mesela, sonradan tam metini okudum.
    Her neyse Kaçırılan çocuktan sonra Oz büyücüsü de iyi gider hani. Sağlıklar ve iyi okumalar dilerim.
    ankaralıkitapkurdu

    YanıtlaSil