29 Aralık 2019

Su Adamı


Su Adamı - Человек-амфибия (Çelovek-amfibiya)
Aleksandr Belyaev
Rusçadan çeviren: Hazal Yalın
İthaki Yayınları
Mayıs 2017 (1. basım)
243 sayfa

Bu kitap beni çok heyecanlandırdı! Çocukken okuduğum Jules Verne romanlarının tadını verdi; çok severek, çok keyifle okudum.

Bunu söyledikten sonra... Aleksandr Belyaev, 1884'te, halen monarşiyle yönetilen Rusya'da doğmuş; 1942'de Sovyet Rusya'da ölmüş. AÇLIKTAN ÖLMÜŞ! Bu konu beni çok sinirlendiriyor ve üzüyor. Romana başlamadan önce kitabın başındaki kısa biyografiyi okuyunca dakikalarca, Ne demek açlıktan ölmüş? Sovyetlerin Jules Verne'ü denen adam nasıl açlıktan ölebilir? diye homurdandım, etrafımdaki insanlara bunu söyleyip homurdanmaya devam ederken benimle aynı şiddette tepki vermedikleri için de daha çok kızdım. Bu konuda çok öfkeliyim.

Belyaev'in Ket Yıldızı ve Profesör Dowell'in Başı adlı iki kitabı daha önce Türkçeye çevrilmiş, her ikisi de Ekim 2013'te Doruk Yayınları imzasıyla yayımlanmış. Üstelik tıpkı Su Adamı gibi, Hazal Yalın tarafından Rusça asıllarından çevrilmişler. Bu iki kitap da 2013'ten beri bende var, bir türlü sıra gelmemişti. Su Adamı'ndan sonra bunları da okumak için çok heveslendim, kitaplara ulaşınca hemen okuyacağım sanırım. (Kitaplara hemen ulaşamıyorum çünkü 2,5 yıldır kitaplığımın büyük bir kısmı Eskişehir'de, ben İstanbul'dayım. Eskişehir'e her gittiğimde bavul ticareti yapar gibi sinsice 8-10 kitap dolduruyorum valizime, öyle dönüyorum. Ama İstanbul'da yeterli yerimiz olmadığı için kendimi dizginlemem gerekiyor. Keşke burada kocaman bir eve geçsek de kocaman kitaplık yapsak.) (Buraya kadar olan kısmı 2-3 ay önce yazmıştım, sonra bu yazıyı bir türlü bitiremedim. Belyaev'in diğer kitaplarını İstanbul'a getirdim, bakalım ne zaman okuyacağım.)

Yazarımız Rus ama olaylar Güney Amerika'nın sıcak sularında geçiyor. İnci avcılarını taşıyan bir tekne, gecenin sessizliğinde güvertede uyuyan avcılar, açgözlü patron Zurita, ünlü inci avcısı Baltasar ve "deniz şeytanı." Geceleri uzaktan sesi duyulan, birilerine zarar verip saldıran, başka birilerini tehlikeli kazalardan kurtaran bir yaratık. Yaşlı yerlilere göre deniz tanrısı, Katolik rahiplere göre ise halk dinden uzaklaştığı için ortaya çıkan Şeytan'ın ta kendisi.

Bu deniz şeytanı meselesi öyle büyüyor ki, işin içine hükümet giriyor, emniyet giriyor, bir bilim heyeti kuruluyor ve bu heyet laf kalabalığı dolu bir açıklama yaparak insanları sakinleştirmeye çalışıyor. Zurita ise bu yaratığı ele geçirmek ve inci toplamak üzere evcilleştirmek için karmaşık planlar yapmaya başlıyor. Sonra, işte, olaylar gelişiyor... Su Adamı, Jules Verne tadı verdiği kadar Doktor Moreau'nun Adası'nı da çağrıştırıyor. Salvator adlı, gizemli bir doktor çıkıyor ortaya. Kalın duvarlarla çevrili arazisinden çıkmadan yaşayan bu doktor, her türlü musibeti iyileştirebiliyor.
"Diyorlar ki, her şeye kudreti yetiyormuş. Mucizeler yaratabiliyormuş. Ölümü ve yaşamı parmaklarının ucunda tutuyormuş. Topallar için yeni, canlı bacaklar yapıyormuş, körlere kartal gibi keskin gözler veriyormuş, hatta ölüleri bile canlandırabiliyormuş!"
Kitapta dinle ve yaradılışla ilgili, evrimle ilgili şahane kısımlar var. Burada aktarırsam spoiler olur, o yüzden bu kadarını söyleyip geçiyorum. Su Adamı'nı çok sevdim, henüz okumadıysanız şiddetle öneriyorum. Daha detaylı bir değerlendirme ve yorum, benim yapabileceğimden çok daha başarılı bir biçimde Kayıp Rıhtım'da yapılmıştı zaten.

* Kitaba başladığımda bir dalış teknesinde, Ayvalık açıklarında bir yerlerdeydik. Yol arkadaşlarım deniz altında gezinirken ben ayaklarımı uzatıp bu deniz romanını okuyordum. Bu keyfe aracılık ettikleri için Yoma Dalış'a ve tam da bu seyahat sırasında çektiği fotoğrafları benimle paylaşan Murat Cantaş'a teşekkür etmem lazım. Yazının başında gördüğünüz su altı fotoğrafı ona ait, kitabımı deniz altına göndermeye kıyamadığım için (ve Murat'a, "Şu kitabı su geçirmez torbaya koyup aşağıda birkaç fotoğrafını çeker misin?" demeye utandığım için) kapağın fotoğrafını sonradan çekip Photoshop'ta ekledim.

** Geleneksel yıl sonu yazımı yazma zamanı geldi ama hiç canım istemiyor. Yazmayacağım.