13 Eylül 2016

Mars'tan Gelen Ölüm (Baskan #5)


Mars'tan Gelen Ölüm - Les Ides de Mars
Peter Randa
Çeviren: Atilla Tokatlı
Baskan Yayınları
Kurgu-Bilim Dizisi 5
1983
160 sayfa

Baskan'ın bu serisi beni çok yoruyor. Yazarlar hakkında bir şeyler bulmak başlı başına bir problem çünkü bu yazarlar hakkında bulabildiğim metinlerin neredeyse tamamı Fransızca. Duolingo ile Fransızca öğrenmeye başladım, böylece "Haa burada yazar diyor, heh evet, kitap, şu da galiba doğum tarihi. Hımm, nerede bu Google Translate?!" diye kendi kendime konuşarak bir şeyler bulabiliyorum. Peter Randa da bu durumun istisnası değil. Daha önce hakkında azıcık bir şeyler bulabilmiştim ve şurada bahsetmiştim. Kısaca tekrar yazayım: Gerçek adı Andrée Duquesne olan ve 1911-1979 yılları arasında yaşayan yazar, yazdığı yüzlerce kitap için çeşit çeşit takma isim kullanmış çünkü bence gelecekteki okurlarını trollemek istemiş.

Kitap çok enteresan. Gerçekten. Giriş bölümü Mars'ta geçiyor. Altı kişilik bir ekip Mars'a ayak basan ilk insanlar olmuş. Gezegende kanalları, atmosferi, bitki örtüsünü (evet...) incelemişler. Görünen o ki, Mars'ta bir zamanlar bir uygarlık varmış ama zamanın karşısında duramayıp yok olmuş. Geride yosunsu bir tabaka ve kaktüse benzeyen siyah sivri bitkiler kalmış. Ekibin pilotu ve baş kahramanımız Philippe Brêval, bu kaktüslerden birine yakından bakmak için tek başına gidiyor ve bitkinin üzerinde daha önce karşılaşmadıkları tuhaf kabarcıklar buluyor. Telsizle arkadaşlarına ulaşıp gördüğü şeyi tanımlarken bu kabarcıklar patlıyor ve Brêval yüzüne su püskürtülmüş gibi irkiliyor. Gezinin geri kalanını sürekli gözlem altında ve tecritte geçiriyor ama hiçbir anomali bulunmuyor ve kabarcıkların büyük olasılıkla bir halüsinasyon olduğuna karar veriliyor.

Bundan sonra kitap daha enteresan bir hâl alıyor. Öncelikle şöyle bir sorun var, olaylar çok hızlı gelişiyor. Kitaba başladıktan az sonra Selin'e dönüp dediğim üzere, "On sekizinci sayfaya geldim ve birileri sevişti bile!" Ya da, bu cümleden otuz saniye sonra söylediğim üzere, "Aaa öldüler!" Ve on beş saniye sonra, "Aaa dirildiler! Morgda!"

Sizin de kafanız karıştı değil mi? Efendim durum şu, Brêval dünyaya döndükten ve basının ilgisinden bunaldıktan sonra gizlice Fransa'ya kaçıyor, burada eskiden kaldığı otele gidiyor ve üç yıl önceki sevgilisi Gilda'yı arıyor. Kadın yanına geliyor, yemeğe çıkıyorlar, otele birlikte dönüyorlar. Ve... Brêval'in odasında, karanlıkta bekleyen bir adam silahını çektiği gibi ikisini de vuruyor. Doktorların bütün çabalarına rağmen ölüyorlar ama iki gün sonra morgda kendine gelen Brêval, zavallı bir hastabakıcının aklını alıyor. Ardından Gilda da, başka bir morg çekmecesinde uyanıyor. Elbette önce hastane birbirine giriyor, sonra dünya. Tahliller, testler, kimse ne olduğunu anlamıyor ve sonunda Brêval'in Mars'ta bir çeşit mutasyon geçirdiği ve bu mutasyonun bulaşıcı olduğu (böylece Gilda'ya da geçtiği) sonucuna varılıyor. Görünüşe göre ölümsüz olan çiftimiz hastanede hiçbir yere kıpırdayamazlarken, önce "Üzerimizde deney yapacaklar!" korkusuna kapılıyorlar, bu arada kendi aralarında telepatiyle iletişim kurabildiklerini fark ediyorlar ve geri kalan sayfalar boyunca olaylar gelişiyor, Mars'a giden bütün ekip olaya karışıyor. Kaçanlar, kovalayanlar, ölenler, ölemeyenler, zihin okuma, telekinezi...
"Uzmanlar mı? Tiksintiyle kıvrılıyor dudaklarım... Geçirdiğim mütasyon bizi bütün çağdaşlarımızdan katkat üstün varlıklar haline getirdi... Çünkü her mütasyon, bir ilerleme demektir... Ve sadece o ilerlemeden faydalanmayanlar, bu türlü bir üstünlüğü kabule yanaşmaz..."  (Yazım hatası gibi gözükenlerin hepsi kitabın orijinalinden aynen kopyalandı.)
Daha fazlasını anlatmayacağım. Kitabın ilk otuz sayfası ile dalga geçerken sonradan öyle bir açıldı ki, sabah erkenden uyanıp kitabın kalan yarısını okudum bitirdim. Oraları anlatmayacağım. Fakat Peter Randa epey geniş bir perspektiften insan duygularına, değişime gösterilen tepkiye, gücün yaratabildiği etik çöküntüye bakmış, güzel de toparlamış konuyu. Bir de karakterler daha iyi işlenseymiş, hiç olmazsa okuyucunun özdeşleşebileceği bir derinlik olsaymış şahane kitap olacakmış. Sanırım bu kitap da Fransızca orijinalinden kısaltılmış çevirilerden biri, o yüzden bu kadar hızlı ilerliyor ve karakterleri çok anlatmıyor olabilir, hiç bilemiyorum. Bundan önce anlattığım Baskan kitaplarını genellikle koleksiyon yapanlar için öneriyordum, Mars'tan Gelen Ölüm'ü bulursanız almadan, okumadan geçmeyin.

3 yorum:

  1. "Üç cisim Problemini" yeni bitirmiş olmanın getirdiği beyin fonksiyonlarımdaki azalma nedeniyle yanlış anlıyor olabilirim ama bu peter randa nam frengistanlının "Merihliler geliyor" kitabını üniversite yıllarında(orjinalinden) okumuş ve Fransızların B.K.yazamıyacağına karar vermiştim.aynı esermi acaba..sander yayınevinden çıkan Türkçesi de sanırım epeycede kısaltılmış idi.zaten başkan yayınlarının temel özelliğidir bu orjinal eseri "kısaltma" huyu!
    ama kitaplığımda var bu roman bir göz atayım...aynı romanın değişik adları değildir umarım.bu arada şu "üç cisim" -okuduysanız-insanın beynini pek zorluyor değilmi..adam çinli minli ama döktürmüş yani!
    analiz için teşekkürler,iyi okumalar..
    ankaralıkitapkurdu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynı esermiş, az önce buldum :) Sander Yayınlarının kullandığı kapak da daha güzelmiş üstelik. Tekrar okumanız gerekmez sanırım. :)

      Üç Cisim Problemi kitaplığımda sırasını bekliyor, yakın zamanda okumayı umuyorum. Size de iyi okumalar efendim :)

      Sil
  2. "Üç cisim.." romanını okuduktan sonra bu eser hakkındaki yorum ve değerlendirmelerinizi özellikle bekleyeceğim...bu arada "arctarus'a yolculuk" yeni çıktı,bayram öncesi hemen edindim ilginç bir B.K.klasiği sanırım..
    ankaralıkitapkurdu

    YanıtlaSil