31 Mayıs 2015

Borges ve Sonsuz Orangutanlar


Borges ve Sonsuz Orangutanlar - Borges e os Orangotangos Eternos
Luis Fernando Verissimo
Çeviren: Yasemin Ertuğrul
MonoKL Yayınları
Şubat 2015 (1. basım)
101 sayfa

Tam da Tarihin Bilinçdışı'ndaki polisiye ile ilgili bölümleri keyifle okuyup polisiyenin "bir tarihyazımı metaforu" ya da "bir psikanaliz metaforu" olarak nasıl kullanıldığını, delil toplayan dedektifleri, akıl yürütenleri, süregiden esrar öykülerini, kapalı oda cinayetlerini, tekinsizi öğrenmişken Borges ve Sonsuz Orangutanlar'la devam etmek çok güzel oldu. Kitabın arka kapağından bir cümleyi buraya eklersem, bu güzellik daha açık olacak:
"Poe, Borges, Lovecraft ve Zangwill göndermeleriyle şekillenmiş bu polisiye kurguda esrarı çözmek için izleri sürülen ipuçları ancak edebî bir beyin fırtınasıyla anlam kazanacaktır."
Anlatıcının "Gözlerin olmaya çalışacağım, Jorge." cümlesiyle başlıyor kitap. Kitabın anlatıcısı olan adamı biraz tanıtmam lazım sanırım. Porto Alegre, Brezilya'da yaşayan 50 yaşındaki Vogelstein, henüz çok küçükken teyzesi ile birlikte Hitler Almanyasından kaçıp Brezilya'ya gelmiş. İngilizce öğretmeni ve çevirmenlik yapıyor; yirmili yaşlarındayken karşısına çıkan, Jorge Luis Borges adında birinin öyküsünü çeviriyor fakat öykünün kötü olduğuna karar verdiği için öyküyü geliştirip yeni bir son ekliyor. Sonuçta, Arjantinli bir yazar tarafından İspanyolca yazılmış bir öykünün İngilizce çevirisinin Portekizce çevirisindeki değişikliği kim fark edecekti ki? Fakat Borges fark ediyor ve yayımcıya öfke dolu bir mektup yazıyor. Bu arada Vogelstein, Borges'in kim olduğunu öğreniyor ve pişmanlık dolu cevaplar yazıyor, Borges'e ulaşmaya çalışıyor hatta Buenos Aires'e kadar gidiyor ama yazarı görmeyi başaramıyor.

Sonunda, Buenos Aires'e üçüncü kez gidiyor, Edgar Allan Poe uzmanlarının toplanacağı bir kongre için. Poe ve Lovecraft hakkında en çok konuşan ama birbirleri ile hiç anlaşamayan üç uzman da orada olacaklar ve Vogelstein bu uzmanlarla aynı otele yerleştiriliyor. Uzmanlardan biri, karşılaştığı herkesi sinirlendirmeyi başaran ve çeşitli şekillerde ölüm tehditleri almış olan Bay Joachim Rotkopf. Kongrenin açılış gecesinde de birçok insanın öfkeyle homurdanmasına neden oluyor ve o gece içeriden kilitli olan otel odasında öldürülüyor.
"Xavier Urquiza ve Oliver Johnson, çok akıllıca davranarak, Rotkopf'la yüz yüze gelmekten kaçınmışlardı. Ancak bu Alman'ın, Hint bir mihracenin renklerine ve fiziğine sahip Amerikan'ı fark ettiği anda korkunç bir şekilde bağırmasına engel olmamıştı:
-İsrafil, İsrafil, does it ring a bell?"
Bundan sonrası ile ilgili, konuyu açıklayacak hiçbir şey söyleyemem! Şu kadarını söyleyebilirim ancak: Vogelstein, olayları hikâyeleştirerek bir mektup biçiminde yazıyor ve mektup/roman boyunca Borges'e hitap ediyor. Kitabın baskısı, çevirisi -MonoKL'un beni daha önce alıştırdığı gibi- neredeyse mükemmel, söyleyecek kusur bulamadım. Çeviriyi yapan Yasemin Hanım'ın, en özenli editör Rasim'in ellerine sağlık; bir kez daha şikayet edecek şey bulamadığım bir kitapla karşılaştım, hiç tereddütsüz herkese tavsiye ederim!

25 Mayıs 2015

Tarihin Bilinçdışı


Tarihin Bilinçdışı, Popüler Kültür Üzerine Denemeler
Bülent Somay
Metis Yayınları
Ekim 2004 (1. basım)
152 sayfa

Kitap okumaya doğru düzgün zaman ayıramadığım ve dolayısıyla blogla ilgilenemediğim uzun aradan sonra tekrar merhaba. Bu sefer, popüler kültür çalışmaları dersim için kütüphaneden aldığım, dersle ilgili aradığım kaynak olmadığını fark edince "ben de keyif için okurum" deyip neredeyse bir ayda bitirebildiğim bir kitapla karşınızdayım. Kitabı bu kadar uzun zamanda bitirmemin sebebi tamamen dış etkenler. 2015 yılı, benim için tüm hızıyla yokuş aşağı yuvarlanmaya devam ediyor.

Bülent Somay Hoca'nın kitabı, giriş dahil yedi bölümden oluşuyor. Tarih bilimini, psikanalizi ve popüler edebiyatı; özellikle çok sevdiğim türler olan bilim kurgu ve polisiyeyi de ayrı ayrı inceleyerek anlatıyor Somay. Popüler kültürün elit (yüksek) kültürden ve geleneksel halk kültüründen farklı olduğunu, bu yüzden "şehirli kültürü" olarak da adlandırılabileceğini söylüyor. Bir yandan da caz müzik gibi ürünlerin sınıf değiştirerek yüksek kültüre dahil olabildiğini anlatıyor. Popüler edebiyat için ise, de Tocqueville'in bir metnini alıntılamış, ben de aynen aktarmak istiyorum:
"[Demokrasilerde] insanların edebiyata ayıracakları zaman çok az olduğu için, bunun tamamını çok iyi kullanmak isterler. Kolay elde edilen, hızlı okunan ve anlaşılması için bilgi ve araştırma gerektirmeyen kitapları tercih ederler. Kendini hemen belli eden ve kolayca keyif veren güzellikler isterler; hepsinden de önemlisi, beklenmeyeni ve yeni olanı arzularlar...
Bir bütün olarak alındığında, demokratik çağların edebiyatı, aristokrasi çağında olduğu gibi bir düzen, intizam, bilim ve sanat sunamaz asla; tam tersine formu çoğu kez küçümsenecek, bazen aşağılanacaktır. Üslubu sık sık fantastik, uygunsuz, aşırı yüklü ve gevşek olacaktır - hemen hemen her zaman da ateşli ve gözüpek."
Malum, klasik edebiyatçılar bilim kurgu, fantastik, polisiye gibi türleri popüler kültür ürünü sayarlar ve edebiyat eseri olmadığını söylerler. Benim gibi delilerce bilim kurgu okuyanlar ise "Yahu sen, nasıl... Stanislaw Lem var, Bradbury var bir kere, ne diyorsun?" diye sinirleniriz. Bence popüler edebiyat, marketlerin kasa kenarında satılan kitaplar, standart Türk dizisi kıvamındaki aşk romanları ve benzerleri... Elbette Somay, popüler edebiyat konusuna benden çoook daha hakim ve onun tanımı ile ele aldığımızda, hepimiz popüler edebiyatın sadık okurlarıyız. Üstelik, dediği gibi: "Popüler kültür, popüler edebiyat, her zaman çağın ruhunu taşımaya yüksek sanat/edebiyat eserlerinden daha fazla adaydır."

Kitaptan edinip çok sevdiğim bir bilgi de, Frankenstein ile ilgili. Gulliver'in Gezileri'nin ya da Merlin öykülerinin "bilişsel bir doğrulama" ile takviye edilmediklerini ama Doktor Frankenstein'ın kurgusundaki deneylerin, o dönemde yapılan bazı deneylerden yola çıkan bir spekülasyon olduğunu ve Shelley'in bilim kurgunun gerçek annesi olduğunu söylüyor Somay:
"... Ama Mary Shelley, canavarını tümüyle Gotik bir anlatısal bağlamda yaratırken, Volta'nın ve Galvani'nin 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başındaki deneylerini alır arkasında. Böylece de, bilimkurgunun gerçek atası/anası olarak anılmayı hak eder."
Ayrıca, Frankenstein bir iddia sonucunda yazılmış! Mary Shelley, kocası (şair) Percy B. Shelley, Lord Byron ve Doktor John Polidori, birer Gotik roman yazmaya karar vermişler. İki şair bu iddiayı unutsalar da, bu iddialaşmanın sonunda Frankenstein ve Polidori'nin yazdığı The Vampyre ortaya çıkmış. Böylece, bir ufak iddia sonunda hem ilk bilim kurgu romanı, hem de ilk vampir romanı ortaya çıkmış. (Biz de ancak 'bir oturuşta kaç lahmacun yersin' diye iddiaya girelim...)

Kitapta bahsi geçen o kadar çok şeyi anlatmak istiyorum ki, neredeyse bütün kitabı bölüm bölüm özetleyeceğim. Polisiye ile ilgili bölümdeki Poirot-Holmes karşılaştırması, kapalı oda cinayetlerinin tarihi; Gotik edebiyatın ortaya çıkış hikayesi, fantastik edebiyatın psikanalizle kesişimi... En güzeli, bu kitabı edinip okumanızı önereyim. Elimdeki kopyayı kütüphaneye iade ettikten sonra bir tane de kendime satın alayım.