22 Şubat 2015

Marslı


Marslı - The Martian
Andy Weir
Çeviren: Emre Aygün
İthaki Yayınları
Aralık 2014 (1. basım)
415 sayfa

Film çekimlerinin Ridley Scott yönetiminde devam ettiği, dolayısıyla yayımlandığı her ülkede bir anda popüler olan ve İthaki'nin yoğun reklamlar eşliğinde yayımladığı bu kitabı hem merak ediyor hem de okuduğum birkaç yorum dolayısıyla beklentilerimi çoook düşük tutuyordum. Kitabı okudum ve hakkındaki hislerim hâlâ çok karışık. Elbette bir Solaris beklemiyordum ama koca bir gezegendeki tek canlının ruh durumunu biraz daha fazla görmeyi tercih ederdim. Marslı, tam bir Hollywood aksiyonu ve okurken sürükleyip götürüyor. Talihsiz olaylar sonucu Mars'ta tek başına kalan ve ölmemek için elinden geleni yapan Mark Watney'nin günlüğü ve Dünya'da, NASA'da yaşananlar gayet dengeli bölümlenmiş; birinden sıkılmak üzereyken diğer sahne başlıyor. Kitabın bilim altyapısında bolca eksiklik bulunabileceğini tahmin ediyorum (hatta bir yerlerde, yazarın kimi gerçekleri bilerek kullanmadığını/değiştirdiğini okudum) ama Andy Weir konuya epeyce hakim gibi geldi bana. Sonuçta, her bilim kurgu kitabından yüzde yüz bilimsellik beklemek zor, yine de insanlı Mars uçuşları hakkında bolca konuşulurken roman ne kadar "doğru" olursa o kadar iyi sanırım.

Doğru olmaktan bahsetmişken, İthaki'nin yayımladığı ve bu kadar yazım hatası/anlatım bozukluğu dolu bir kitap ile ilk kez karşılaştım. Hayretler içerisindeyim. Kitabın redaksiyon sürecinin çok aceleye gelmiş olduğunu düşünmekten başka bir şey gelmiyor elimden. Şu cümleleri başka türlü açıklayamam: "Bu aracın tek amacı, altı kişiyi Mars yörüngesinden yüzeyine ölmeden inmelerini sağlamak." (Sf. 11) "Bunu sürdürebilmemiz tek nedeni ümitsiz durumda oluşumuz." (Sf. 104) ve daha diğerleri... Kitabı okumalarını önerdiğim bütün arkadaşlarıma, ikinci baskıyı beklemelerini de önerdim. Tüm iyi niyetimle, ikinci baskının düzeltilmiş olarak çıkacağını umuyorum.

Kitabın ilk üç satırında, baş karakterimiz Watney hakkında hemen bir fikir ediniyoruz. Kitap şöyle başlıyor:
"Neresinden bakarsanız bakın, sıçmış durumdayım.
Bu benim değerlendirmem.
Sıçtım."
Mars'a insanlı uçuşlar başlamış ve NASA'nın ilk iki uçuşu başarı ile tamamlandıktan sonra altı kişilik ekibi taşıyan Hermes adlı gemi, Ares 3 projesi için tekrar yola çıkmış. 124 günlük yolculuğun ardından Mars'a ulaşmışlar fakat oradaki altıncı günlerinde (bir Mars günü, Dünya gününden biraz daha uzun ve Sol olarak adlandırılıyor.) çıkan yüksek şiddetli fırtına nedeniyle görev iptal ediliyor. Yörüngedeki Hermes'e ulaşmak için kullanacakları araca doğru yürürlerken yerinden kopan bir anten Watney'nin bacağına saplanıyor ve Watney kum fırtınasında gözden kayboluyor. Uzay giysisinin gönderdiği sinyaller de sustuğu için Watney'nin öldüğünü düşünen ekip arkadaşları kuralları uyguluyorlar ve gezegenden ayrılıyorlar. Bundan sonra Watney hayatta kalmak için zorlu bir maceraya girişiyor. Her gün karşısına çıkan çeşit çeşit tehlikeyi ve talihsizliği bir şekilde atlatıyor, bir insan bu kadar şanslı ve akıllı olabilir mi, bilmiyorum. Neşesi ve umudu neredeyse hiç tükenmeyen Watney, boş zamanlarını, ekip arkadaşlarının yanlarında getirdiği eski dizilerle ve polisiye romanlarla geçiriyor. Günlüğüne yazdıkları ise hem teknik detayları atlamıyor, hem de genellikle çok keyifli:
"Tahminimce, Pathfinder'dan 100 kilometre uzaktayım. Teknik olarak orası "Carl Sagan Anıt İstasyonu." Carl kusura bakmasın ama oraya nasıl istersem öyle hitap ederim. Ben Mars'ın Kralı'yım."
Mars yörüngesindeki uydular sayesinde Watney'nin hayatta olduğunu öğrenen NASA'da ise ortalık karışıyor, milyonlarca kilometre ötedeki astronotlarına nasıl yardım edebileceklerini bulmak için gece gündüz çalışıyorlar. Sonunda iletişim kurmayı başardıklarında, oldukça renkli diyaloglar yaşadıklarını söylemek mümkün. Su arıtıcısının bozulmasının ardından, Watney arıtıcıyı parçalayıp borularını kontrol etmek istiyor, NASA ise bir hata yapacağını düşünüp buna itiraz ediyor. Sonuç olarak, Watney aleti parçalıyor:
NASA'ya ne yaptığımı söyledim. (Özetle) konuşmamız şöyleydi:
Ben: "Su arıtıcıyı parçaladım, sorunu buldum ve düzelttim."
NASA: "İt herif."
Özetle, Marslı iyi bir bilim kurgu/macera romanı denebilir; özellikle sürükleyici, film kıvamında bir şeyler okumak isterseniz. Fakat, bilim kurguya insan unsurunu da başarıyla ekleyen Bradbury, Lem, Le Guin gibi ustaları tercih ediyorsanız bu kitap yavan gelebilir. Maceralı, eğlenceli ve zihin yormayan bir film gibi, bir çırpıda okudum ben; yazım hatalarıyla uğraştığım dakikalar hariç.

(24 Şubat) Ekleme: İthaki'nin nazik editörü Alican Bey'e konu ile ilgili attığım e-maile cevap geldi; gerçekten de kitabın aceleye geldiğini ve ikinci baskı için tekrar redaksiyondan geçtiğini öğrendim. Mutlu oldum.

8 yorum:

  1. bende bu kitap hakkında (genellikle olumsuz) bir çok eleştiri okudum.Anlattıklarınızdan sanki doğrudan bir "hollywood" senaryosu olsun diye yazılmış intibaını edindim.Asimov-Clarke-Bradbury çizgisinden fazla ödün vermeyen biri okur olarak beni pek cezbetmedi.Bu kadar laubali bir uslup bizi bozmasın! Ayrıca şu tercüme kifayetsizliği işi beni kafamı fevkalade bulandırıyor.Ne zaman yayınevleri bu işi ciddiye alacaklar anlamıyorum ki? Acaba biz mi çok duyarlıyız yayınevleri mi çok duyarsız? "Bunu okuyanlar nasılsa kitap kurdudur,ne dayarsak alırlar" mı diye düşünüyorlar.Ben şahsen boş bir zamanımda kitaplarımı gözden geçirip bu kabil fahiş tercüme hatalarını tespit ettiğim yayınevlerine bir memorandum göndermeyi düşünüyorum.Çünkü anladığım kadarıyla "özensizlik" yanında tercüme edenlerin düzgün "türkçe" bilmemesi de sözkonusu.Marslı tanıtımı için teşekkürler.Cem Yayınevini LEM lerini aldınızmı
    İyi okumalar
    ankaralıkitapkurdu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Laubali üslup, kitaba yakışıyorsa eğer beni rahatsız etmiyor; bu kitapta da yaratılan karaktere uygundu ve dozundaydı bence. Bir Hollywood senaryosu olduğu fikrinize tamamen katılıyorum.
      Tercüme konusunda ise, İthaki çoğunlukla bu kitaptakinden çok daha başarılı; bu sefer neden böyle olmuş bilmiyorum.
      Cem Yayınevi Lem kitaplarını da aldım, tamamladım. :)
      Size de iyi okumalar diliyorum.

      Sil
  2. Bu kitabı okuyan çoğu iyi bilimkurgu okuru arada kalıyor galiba :) Sevenleri de var elbette ama okuma zevkine güvendiğim çoğu kişiden duyduğum yorumlar seninkiyle örtüşüyor. "Bir insan bu kadar mı şanslı olur?" "Tüm mükemmel özellikler bu kadar mı aynı adamda birleşir?" ve tabii ki "Adam o kadar neşeli ki Mars'ta tek başına kalan o değil sanki."

    İşin ilginci Andy Weir da tıpkı Silo'nun yazarı Hugh Howey gibi Kindle üzerinden isim yapmış biri. Ama karakterlerin duygularını yansıtmada ya da onun kadar derin karakterler çizmede aynı başarıyı gösteremediği açık.

    Neyse, çenem düştü... Çok teşekkürler inceleme için, her zamanki gibi büyük keyifle okudum. Ellerine sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hatta kitabın arka kapağında Howey imzalı bir iltifat var =) Fakat dediğin gibi, Silo daha başarılıydı, hikayenin ve karakterlerin katmanları her seferinde yeni bir sürpriz çıkarıyordu. (Sahi, Vardiya ne oldu?)

      Teşekkür ederim ^_^

      Sil
  3. Ben kitabı sağda solda, bloglarda falan o kadar çok gördüm ki, ister istemez biraz uzaklaştım. Şimdi senin yorumunu görünce, okuyabilirim diye düşünüyorum. Bilim kurguya çok yabancıyım, bir köşesinden de tutmak istiyorum çünkü distopya okumaktan çok keyif alıyorum. Kurt Vonnegut ile de ucundan kıyısından değiniyorum sanırım, o yüzden küçük bir başlangıç fena olmayacak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel bir giriş olabilir, sonra seni distopyalara boğarız. :)) (sahi, Silo ne oldu?)

      Sil
    2. Elime almaya cesaret edemiyorum. O kadar okuyamıyorum o kadar okuyamıyorum ki sayfa sayısı 150'den fazla olunca bir kitabın, avuçlarım terlemeye başlıyor. Düzelirim umarım :(

      Sil
    3. A öyle deme, uykusuzluktan bayılana kadar elimden bırakamadım o kitabı. Ara sıra oluyor öyle dönemler, düzelirsin merak etme =)

      Sil