13 Ekim 2014

Operadaki Hayalet


Operadaki Hayalet - Le Fantôme de l'Opéra
Gaston Leroux
Çeviren: Erhan Cindaş
İthaki Yayınları
Haziran 2014 (1. basım)
291 sayfa

Geçen ay tembellik yapmasaydım ve okuma şenliğine yetiştirebilseydim, bu kitabı "sinemaya uyarlanan kitap" kategorisinde okuyacaktım. Çeşit çeşit uyarlamaları var; üstelik tema müziğini bilmeyeni de dövüyorlarmış, öyle duydum. Operadaki Hayalet'in 2004 yapımı filmini koca bir sinema salonunda tek başıma izlemiştim; çok da keyifliydi. Müzikaller popüler kültür tarafından sıklıkla alay konusu edilse de, itiraf ediyorum, ben müzikalleri çok seviyorum. Singin' in the Rain, Grease, The Phantom of the Opera, Rock of Ages, hatta Glee... Hiç sıkılmadan tekrar tekrar izlerim, izlerken şarkılara ve danslara eşlik ederim, bu da benim guilty pleasure'ım, n'apayım. (Guilty pleasure için iyi bir Türkçe karşılık var mı? Ben bulamadım.) Bence gayet sıradan bir anda insanların hop diye ayaklanıp şarkı söylemeye başlaması çok eğlenceli bir şey. Ehm... Neyse, yani işte müzikal seviyorum ben. Müzikal sevenleri sevin, yazık onlara.

Operadaki Hayalet'i kitapçımda görünce hemen aldım; o kadar izlemişim, şarkılarını ezberlemişim, kitabını okumamam büyük ayıp! Roman, 1909-1910 arasında Le Gaulois adlı bir gazetede tefrika olarak yayımlanmış; 1910'da ilk kez kitap baskısı yapılmış. Yazar hayattayken fazla dikkat çekmeyen bu roman; sahne, sinema ve televizyon uyarlamaları, farklı yazarların kaleminden çıkan devam kitapları, çizgi romanları ve hatta bilgisayar oyunları ile kocaman bir kültüre dönüşmüş durumda ama bu haliyle bile şöhretinin büyük kısmını sahne ve sinema versiyonlarına borçlu. Gotik edebiyatın bu güzel örneği çok okunmuyor diye üzüleyim mi, yoksa hiç olmazsa müzikal olarak tanınıyor diye sevineyim mi bilemedim.

Kitap, Gaston Leroux'nun öndeyişi ile başlıyor ve diyor ki: "Opera hayaleti gerçekten vardı." Ulusal Müzik Akademisinin arşivlerini karıştırıp, tanıklarla konuşup, belgeleri derleyip toparlayıp Hayalet'in gerçek öyküsünü bir araya getirdiğini söylüyor. Malumunuz, olaylar Paris Opera Binasında yaşanıyor ve kitabın sonunda yer alan Yayıncının Notu, romandaki mimari detayların Opera Binası ile uyumlu olduğunu, Leroux'nun romanı yazarken hayalî bir mekanı değil, yapımı 1875'te tamamlanan Le Palais Garnier binasını kullandığını açıklıyor.

(Romanın detaylarına geçmeden önce, belki okurken dinlersiniz diye bir Phantom of the Opera eklemek istedim. Bu müziği Sarah Brightman'dan dinlememek ayıp olacak ama kendisinin göz süzmeleri içimi bayıyor. Onun yerine, izlemeyi ve dinlemeyi çok sevdiğim Nightwish yorumunu paylaşıyorum. İyi ki Fin metal grupları var.)  \m/


Paris Operası'nın görkemli koridorlarında koşturan genç dansçıların "Hortlak!" bağırtıları ile başlıyor roman; batıl inançlı balerinler opera binasında yaşayan bir hayalet olduğuna inanıyorlar. Kimseyle konuşmayan, yürürken hiç ses çıkarmayan ama bir beyefendi gibi frak giyen, çok zayıf, çok çirkin hayalet hakkındaki söylentiler birkaç ay içinde tüm operaya yayılmış ve yalnızca batıl inançlı genç kızlar değil, yıllarca operada çalışan sahne şefleri, ateşçiler, çok cesur ve gerçekçi insanlar da hayaleti gördüklerini iddia ediyorlar. Operanın idarecileri Mösyö Debienne ve Mösyö Poligny'nin emeklilikleri için düzenlenen temsilin akşamında sahne düzenleme şefi Joseph Buquet'nin beklenmedik ölümü ile birlikte, hayalet söylentileri katlanarak artıyor ve fısıltıların yanına bir de dehşet hissi ekleniyor. Emekli idarecilerin ardından göreve başlayan Mösyö Moncharmin ve Mösyö Richard ise, hayaletin büyük ve sinir bozucu bir şaka olduğunu düşünüyorlar. Opera hayaletinden geldiği iddia edilen mektuplar ve talimatlar alsalar da, uzun bir süre durumu ciddiye almamakta direniyorlar ama sonunda büyük tartışmalar, sinir savaşları ve sıkıntılarla hayalete boyun eğiyorlar.

Öte yandan, operadaki şarkıcılardan biri olan Christine Daaé, Romeo ve Juliet'ten birkaç bölüm okuyor ve kendisinden beklenmeyen bir performans sergileyerek herkesi şaşırtıyor; bu sırada gösteriyi izleyen Chagny Vikontu Raoul, çocukluk arkadaşı olan Christine'e aşık oluyor. Film uyarlamaları da, hatırladığım kadarıyla operadaki diğer olayların üzerinde pek durmuyor ve bu aşk üzerinden gelişiyor. Raoul, Christine'e aşık oluyor olmasına; Christine de bu genç, yakışıklı ve soylu adama karşı benzer hisler besliyor ama açıklamak istemediği bir şeylerden çok korkuyor ve Raoul'a karşı çekingen davranıyor. Christine'in soyunma odasından gelen bir erkek sesi ile çılgına dönen Raoul, bu sesin kime ait olduğunu sorduğunda "Müzik Meleği" cevabını alıyor. Christine'in çok iyi bir müzisyen olan babası, kızı ile keman çalıp şarkı söylediklerine Müzik Meleğinden bahsedermiş ve kendisi öldüğünde meleği Christine'e göndereceğini söylermiş. Christine, soyunma odasında yalnız kaldığı zamanlarda Müzik Meleğini duyuyor ve onu kızdırmaktan korktuğu için Raoul'a yaklaşmıyor.
"Christine nişanlı mı?" diye sordu biçare Raoul, boğuk bir sesle.
"Yo hayır! Hayır! Christine istese de evlenemez, bunu siz de benim kadar iyi biliyorsunuz!"
"Ama hiçbir şey bilmiyorum bunun hakkında! Peki neden evlenemezmiş Christine?"
"Müzik Meleği yüzünden tabii ki!"
"Anlamıyorum..."
"Evet, o buna müsaade etmiyor!"
Raoul, Christine'in gizemli meleği hakkında her şeyi öğrenmek ve Christine'e kavuşmak için çabalarken, Müzik Meleğinin aslında Opera Hayaleti olarak bilinen kişi olduğunu ve opera binasının altındaki dehlizlerde yaşadığını öğreniyor. Genelgeçer ahlaka tamamen uzak olan doğası hiçbir zaman kaybolmasa da, bir eş sahibi olmayı ve gizlenmeden yaşamayı isteyen Hayalet, Christine Daaé'ye şarkı söylemeyi öğretirken genç kızın ilgisini ve merhametini kazanıyor. Christine'in Raoul'a aşık olduğunu fark ettiğinde ise vahşi yönü tamamen ortaya çıkıyor ve olaylara dahil olan herkesi dehşet dolu bir maceraya sürüklüyor.

Adının Erik olduğunu söyleyen ve yüzünü görenleri korkutacak kadar çirkin olan bu adam, küçük bir kasabada doğmuş ama çirkinliği ailesi için bile katlanılmaz olduğundan babasının evinden kaçmış. Panayırlarda, fuarlarda, sirklerde çalışarak ülke ülke gezmiş ve birçok tuhaf yetenek kazanmış; hatta Anadolu'yu da ziyaret etmiş ve Yıldız Sarayı'na gizli odalar, gizemli kapılar yapmış. Sonunda, Paris Opera Binası inşaatında çalışırken binayı kimsenin bilmediği arka koridorlar, merdivenler, gizli geçitlerle donatmış. Kitabı araştırırken karşılaştığım bazı web sitelerinde Erik ve Christine'in gerçek kişilerden esinlenerek yaratılan karakterler olduğu yazıyor. Doğru olup olmadığını bilemem. Operadaki Hayalet'i çok keyifle okudum, karanlık koridorlarda Erik'i bulmaya çalışırlarken gerildim, Erik'e acıdım ama Christine'in aptal olduğuna karar verdim. Bir de, yazar romanın sonunu doğaüstü açıklamalara bağlamadığı için sevindim. Pek fazla gotik roman okumadım ama bu kitabı (Christine'in katlanılmaz saflığı dışında) çok sevdim; türünün okunması gereken eserlerinden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

12 yorum:

  1. Amanıın beni dövecekler.Ben bilmiyom o müziği. :)

    YanıtlaSil
  2. Ağzımı yüzüm, dağıtmazlar diiimi? :((((( İyisi mi hemen gidip bakayım,araştırayım. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dağıtmazlar canııım, o kadar da değil. Ama güzel müziktir, dinleyene iyi gelir =))

      Sil
  3. Müzikalleri ben de seviyorum ya. Neden guilty pleasure (harbi buna Türkçe ne demek lazım) olsun ki müzikal sevmek? Öyle hissettirenleri dövelim. Kafasına estikçe Youtube'u açıp Notre Dame de Paris - Belle videosunu izleyen birisi olarak bu önerimi meclise sunuyorum.

    Buffy the Vampire Slayer izliyorum bu aralar, Once More with Feeling diye bir bölümü var müzikal, aman Allah'ım!!! Böyle bir şey olamaz. Tabii bunlar hep Joss Whedon.

    Ha, bir de, kitabın kapağı da ayrı güzelmiş. İthaki yine yapmış. Vay ki vay...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ooo Notre Dame dedin, bak yine gaza geldim. Onu yazmayı unutmuşum yukarıya. Ama Belle'den çok Tu Vas Me Detruire (ay doğru yazabildim mi acaba?) dinlemeyi seviyorum. =)

      Buffy the Vampire Slayer'ı doğru düzgün izlemedim ama tabi, Whedon amcanın önünde saygıyla eğilirim, ceketimin düğmesini iliklerim. Sonuçta Firefly...

      Kitabın kapağına gelince, biz bunları daha önce "en güzel kitap kapakları" başlığında yazdım diye burada tekrar etmedim ama evet aşırı güzel kapak. ^.^

      Sil
    2. Valla baktım, doğru yazmışsın. Ben işin kolayına kaçmışım epey. :)) Ve evet, o daha enerjik bir parça. Gösterinin tamamı mükemmel zaten.

      Sil
    3. Bak nasıl aklıma giriyor, ilk fırsatta bir daha izleyeyim bari =)

      Sil
  4. Ben de seviyorum müzikalleri. Çok bir izlemişliğim yok ama izlediklerimi kesinlikle seviyorum. Kitap çok ilgi çekici, bu güne dek yüzlerce kez karşılaşmama rağmen neden hiç elim gitmemiş bilmiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Müzikal sevenler olarak toplansak isyan çıkarabilirmişiz. =) Kitap çok güzel, filmlerini de atlamamak lazım.

      Sil
  5. Nightwish'e bayılırım özellikle Over the Hills and Far Away şarkısına...
    http://www.youtube.com/watch?v=o8gXzDLNWl8

    Phantom of the Opera yıllar önce Hacettepede hazırlık atlama sınavında çıkmıştı. Soruları çözerken keşke filmini izleseydim demiştim:)

    YanıtlaSil
  6. Açtım dinliyorum, ardından da bir Wishmaster alırım artık. =)
    (Yaa, işte müzikal izlemezseniz öyle olur. Nerede gerekeceği belli olmaz ehehe)

    YanıtlaSil