30 Nisan 2014

İmparator Dünya


İmparator Dünya - Imperial Earth
Arthur C. Clarke
Çeviren: Nilgün Özcan
İthaki Yayınları
2002 (1. basım)
493 sayfa

* Okuma Şenliği için kütüphanemde en uzun süredir okunmayı bekleyen o kitap.

En sevdiğim bilim kurgu yazarları listesi yapsam mutlaka ilk beş arasında yer alacak olan Arthur C. Clarke'ı uzun zamandır okumuyordum. Okuma Şenliği bahane oldu, aylar yıllar önce alıp henüz okumadığım İmparator Dünya'yı okudum. ...ve sevmedim! Bir Clarke kitabını sevmediğim için hayret ettim kendime. O kadar hayret ettim ki, "Ya ben bu kitabı neden sevmedim şimdi? Hiç anlamadım, blogda nasıl anlatsam ki?" diye kara kara düşünüyorum.

Öncelikle, İthaki tarafından yayımlanan ve alıp okuduğum onlarca kitap arasında çevirisi ve redaksiyonu en kötü olan kitap bu kesinlikle. Anlatım bozukluğu, yazım hatası, ne ararsanız var! Bazı yayınevlerinde bu durumla karşılaşınca şaşırmıyorum ama İthaki'den hiç beklemediğim bu özensizlik koca roman boyunca canımı sıktı. Öyle ki, 
"Isı nedir?" diye sordu biri.
"Sıcak. Sadece eksi elli. Tek katlı giysiler yeter."
diyalogunu okuyunca "Lisedeki fizik dersinde kafama işledikleri 'ısı ve sıcaklık aynı şey değil!' gerçeğini ben bile hatırlıyorum." diye homurdandım kendi kendime. Arthur C. Clarke'ın üzerinde düşünmeden yapabileceği ısı/sıcaklık ayrımı, tahminimce çeviriden/düzenlemeden kaynaklı bir karışıklığa kurban gitmiş. Kitapta buna benzer (kimileri daha beter) biçimsiz cümleler epeyce var. Galiba kötü bir zamanlarına denk gelmiş; İthaki standartlarının bu kadar altında bir iş olmasını başka türlü açıklayamıyorum. Bu terim kargaşası dışında, kitap bilimsel doğrulara bağlı kalıyor; Clarke, bahsettiği gezegenlerin ve uyduların atmosfer koşullarını, uzay gemilerini, bir bilim kurgu romanında olabileceği kadar bilimsel gerçeklikle anlatıyor.

Romanımız 2200'lü yılların son yarısında, Satürn'ün en büyük uydusu olan Titan'da başlıyor. İnsanlar Güneş sistemine yayılmışlar, Ay, Mars, Merkür ve Titan'da yerleşik koloniler kurulmuş; insan yerleşimine uygun büyük uydularda çalışmalar sürüyor ve kitapta oldukça ütopik bir toplum kurgusu var. Din ayrılıkları, ırkçılık, yoksulluk kalmamış; hem Dünya'da hem de kolonileşen diğer gezegen ve uydularda her şey yolunda! Eşcinsellik normal, geleneksel evlilikler sürse de serbest cinsel ilişki ve biseksüellik sıradan, (eski dönemlerde beyaz tene atfedilen) elitizm artık az bulunan siyah tene yönlenmiş; politika bir çıkar ve kavga alanı olmaktan uzaklaşmış.
"Dünya üzerindeki hemen tüm politik atamalar, gerekli niteliklere sahip kişilerin bulunduğu bir havuz içinden, bilgisayarın rasgele seçimiyle yapılmıştı. Bazı işlerin onları yapmaya gönüllü insanlara, hele bir de bu insanlar fazlasıyla hevesli olduklarını gösteriyorsa, asla verilmemesi gerektiğini, insan ırkı binlerce yılda ancak idrak edebilmişti."
(Bu alıntıdaki "rasgele" kitapta yazıldığı şekli ile aktarıldı.)
Ayrıca, Dünya'da konuşulan İngilizceye gittikçe daha fazla Çince sözcüğün karıştığı söyleniyor kitapta; bu da sinirlendikleri zaman çatır çatır Çince küfürler sıralayan mürettebatı ile Serenity'yi, dolayısıyla Firefly adlı güzide diziyi aklıma düşürdü okurken. (Bir on dakika kadar dizinin jenerik müziğini dinleyip yas tutup geleceğim ben; bu arada Firefly'a bakıp izlemeye başlayabilirsiniz belki, sonra Fox'a Çince küfür edenler kervanına katılırız beraber.)

Ehm... Kitabın ana karakterleri Malcolm, Colin ve Duncan Makenzie'den ibaret üç nesillik bir aile. En büyükleri olan Malcolm, Titan'a yerleşen ilk kolonicilerden biri ve Titan siyasetinin tepesinde sağlam bir yer edinmiş. Genetik bir bozukluk nedeniyle doğal yollarla sağlıklı çocuklara sahip olması mümkün olmayan Malcolm, klonlama yoluyla edindiği ve genetik kopyası olan çocuğunu (Colin'i) varisi ve iş ortağı olarak yetiştirmiş. Colin de, 40'lı yaşlarına gelince babasının yolunu izlemiş ve üçüncü klon olan Duncan doğmuş. Titan'da başlayan romanda Makenzieleri ve bazı akrabalarını, arkadaşlarını tanıyoruz, uydudaki işleyişi öğreniyoruz. Sonra Duncan ile birlikte, ABD'nin beş yüzüncü Kurtuluş Günü kutlamalarına (4 Temmuz 2276) katılmak üzere Dünya'ya doğru yola çıkıyoruz. Duncan Dünya'nın yer çekimine alışmaya çalışıyor, Titan'daki yeraltı yaşamından sonra açık gökyüzü karşısında dehşete kapılıyor, yağmurun zararsız olduğunu algılamaya çalışıyor. Bizim için sıradan olan pek çok şeye tamamen yabancı olan bir Titanlının gözünden gezegenimize bakmak epey ilginç. Bir çeşit cep bilgisayarı ya da akıllı telefon olan minisek'i kullanıyor bol bol. Yine global (hatta gezegenler arası) bir iletişim ağı öngörüsü var kitapta ve yine kablosuz veri iletimi yok; minisek'in hafızasında kayıtlı olmayan bilgilere ulaşabilmek için genel ağa kablo ile bağlanması gerekiyor.

Bütün bunlar aslında ilginç ve keyifli; uzayda kolonileşme, farklı gezegenlerde yaşayan insanların bir araya gelmesi ve Dünya'yı onların gözünden izlemek, Clarke'ın bilimsel öngörüleri... Fakat kitabın geneline hakim olan iyimserlik o kadar naif ki, bir yerden sonra rahatsız etmeye başlıyor. Bir de, kitabın ancak sonlarında ortaya çıkan ve Duncan'ın çözmeye çalıştığı bir gizem var ama konuya heyecan kattığı, kitabın sonunu merak ettirdiği söylenemez. Sanırım en çok bu yüzden "tam olmamış" gibi geldi bana.

Kitabın kendisinden çok, bu yazıyı yazmaktan keyif aldım. Evet, bence de biraz tuhaf. Beğenmediğim kitaplar hakkında yazmak daha zor geliyor genellikle. Ama, bu sefer ilgimi çeken bir şey öğrendim, o yüzden daha keyifli oldu. Her zamanki gibi Google'da kitabı araştırırken İngilizce bir blogda bu kitapla ilgili bir değerlendirme buldum. Kitabı çok beğenen biri tarafından yazıldığı belli olan yazı epey hoşuma gitti, güzel yazmış diyerek okudum, okudum... Yazının sonuna gelince Jo Walton adını gördüm, "Ben bu ismi biliyorum!" diyerek kitaplığıma doğru döndüm, kitaplarımı şöyle bir taradım; sonra tekrar bloga bakıp sayfanın en üstüne kadar çıktım, tekrar Jo Walton adını gördüm. Sonra, dev bir kalabalığın ortasında bir arkadaşımla karşılaşmış gibi sevindim. Ötekiler Arasında'nın yazarı Jo Walton "Aa evet, ben de okudum o kitabı; çok da sevdim aslında, sen niye sevmedin ki?" diye karşıma geçmiş, kitap hakkındaki fikirlerini anlatıyor bana! Okumak isterseniz şuraya buyurun. (Özellikle yorumlarda bolca spoiler var, uyarmadı demeyin!)

Şimdi, hoşgörünüze sığınarak, laf arasında Firefly dediğim andan beri peş peşe dinlediğim müziği de buraya bırakıyorum.

6 yorum:

  1. Nasıl anlatsam diye düşünmüşsünüz. Anlatımınız çok güzel olmuş. Ancak bu kadar açıklayıcı olabilirdi. Teşekkürler.
    Bilim kurgu denilince sizin tavsiyeleriniz benim için çok önemlidir. Demek ki bu kitap için heves etmemeliyim:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haha teşekkür ederim, mutlu ettiniz beni. Ama yine de, sadece bana güvenmeyin, Jo Walton çok sevmiş kitabı; belki siz de seversiniz =)

      Sil
  2. arası uzun sürünce kitap şenliğinizdeki vazifenizi ihmal ettınız zannettim açıkçası.:)) yada çok hacimli bir külliyatı deviriyordur diye düşündüm.neyse Arthur baba ile geri döndünüz iyi de etmişsiniz.Ama her harika yazarın her eseri aynı keyifi vermediği gibi kötü bir tercümede özgün kaliteteyi sabote edebiliyor.Clarke felsefi kuramları olması sebebiyle benim (1) no.lu BK yazarımdır. Ama bu eseri galiba olmamış. Özellikle cinsellik konusunda üstadın tercihleri düşünüldüğünde biraz alışılmadık renkler kitapta yer almış sanki..Çok tat vermeyen başka eserleri de var tabii. Ama en iyilerini okuduktan sonra belki de diğerleri aynı tadı vermiyor olabilir. Sizin yorumunuza güveniyorum. Nede olsa sayenizde yıllar sonra B.K. ya geri döndüm.Geçen yazdan beri tam 21 B.K.okumuşum diğer kitapların yanında.Teşekkür eder iyi okumalar dilerim
    P.S.:Alan Hosman'ın Cehennem Böceğini okudunuzmu??
    ankaralıkitapkurdu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu kitabı bitirdikten sonra yazmakta biraz geciktim; hem ne yazacağımı bilemedim, hem de bir süre bilgisayarımdaki arızalarla uğraştım ama o arada başka bir kitaba da başladım. =)
      Clarke'ı ben de çok severim, hatta devasa Rama ve Bir Uzay Efsanesi serilerini ikişer kez okudum yıllar önce, ama İmparator Dünya'yı çok sevemedim. Güveninize teşekkürler, böyle şeyler duymak beni çok mutlu ediyor. =)

      Cehennem Böceği'ni daha önce duymamıştım, şimdi biraz baktım internetten ama Türk bilim kurgusuna pek güvenemiyorum, henüz iyi bir örneğiyle karşılaşamadım. Sizin yorumunuz nasıl bu kitap için?

      Sil
    2. Bende turk B.K. romanı okumam kolay kolay..daha önce de belirttiğim gibi bilim üretmeyen ülkede B.K. yazarı olunamaz.Bu kitabı tesadüfen edindim.Yazar burada doğmuş büyümüş birisi.Konu oldukça tutarlı olayların akışı ve "tez" de bayağı kabul edilebilir bir tez.Ne yalan söyleyeyim sevmedim diyemem! en azından bilimsel çerçeveden uzaklaşıp saçmalamadan hıkaye başlıyor ve bitiyor. Dünya ölçeğinde bir değeri yok ama oldukça özenli bir novella..Diğerlerinden farklı birşeyler okuyayayım derseniz fazla sıkılmazsınız ama okumazsanız da fazla bir şey kaybetmezsiniz,diyebilirim.
      ankaralıkitapkurdu

      Sil
    3. O zaman, bir yerlerde denk gelirsem alırım =)

      Sil