10 Nisan 2014

Damızlık Kızın Öyküsü



Damızlık Kızın Öyküsü - The Handmaid's Tale
Margaret Atwood
Çevirenler: Sevinç Kabakçıoğlu, Özcan Kabakçıoğlu
Afa Yayınları
Ekim 1992
352 sayfa

* Okuma Şenliği için, şimdiye kadar okumadığım bir kadın yazarın kitabı.

Damızlık Kızın Öyküsü'nü üç gün önce bitirdim; üç gündür Blogger'a giriyorum, kitabı elime alıyorum, birkaç saniye boş boş baktıktan sonra bir oyuna dalıyorum, yeni bir dizi bulup izlemeye başlıyorum, aniden bulaşık yıkamaya karar veriyorum, hiçbirini yapamazsam Facebook üzerinden "yaaa ben bloga yazı yazamıyorum" diye mızıklanıyorum zavallı arkadaşlarıma. Sınav öncesi ders çalışmamak için her şeyi yapan öğrencilere döndüm. (Kendi öğrenciliğime de dönmüş olabilirim. Emin değilim.) Böyle başlayınca, kitabı sevmediğim izlenimi oluşturuyor olabilirim; hiç ilgisi yok, öyle değil. Kitabı çok sevdim, hakkında çok şey söylenecek bir kitap olduğunu düşünüyorum ve eli yüzü düzgün bir yazı çıkaramayacağımdan korktuğum için günlerdir oyalanıyorum. Sanırım bu oyalanma sürecini tamamladım; hemen bir kahve yapıp içsem, bir de ortalığı süpürsem, toz alsam, iki çeşit yemek yapıp gelsem; tüm ilgimi bu yazıyı tamamlamaya verebilirim!

(Aradan bir gün daha geçti. Üstelik bu yazıyı bitirip kitabı raftaki yerine koymadan önce başka bir kitabı okumaya başlayamıyorum.)

Atwood'un bu karanlık distopyası yakın gelecekte (hatta bize göre, belki geçmişte) ABD hükümetinin yerine geçen totaliter bir yapı (Gilead) içinde geçiyor. Topluma terörist saldırılar olarak sunulan olayların ardından ABD hükümeti dağılmış; kendilerine Yakup'un Oğulları diyen bir grup yönetime el koymuş ve çok kısa bir zaman içinde her şey değişmiş. Kadınların paralarına el konulmuş, çalışmaları yasaklanmış, sınıflandırılarak yeni toplumdaki yerlerine dağıtılmışlar. Sosyal piramidin tepesindeki grup olan eşler yüksek rütbeli erkeklerle evlenip, ev işlerini idare ediyorlar ve yalnızca mavi elbiseler giyiyorlar. Marthalar ev içi hizmetlerde kullanılan, çocuk doğurma yaşını geçmiş ya da kısır olan kadınlardan oluşan grup, yeşil giysiler giyiyorlar. Kırmızı uzun elbiseler, kırmızı eldivenler giyen, yüzlerini kırmızı peçeler ve beyaz kanatlarla kapatanlar ise damızlık kızlar. Yüksek rütbeli erkeklere ait olan bu kadınların öncelikli görevi çocuk doğurmak. Damızlık kızları eğiten, kahverengi elbiseli kadınlara teyze deniyor; Gilead yönetimini içtenlikle destekleyen bu yaşlıca kadınlar, kalabalık eğitim merkezlerinin yönetiminden sorumlu. Bir de ekonokadınlar var. Daha alt seviyedeki erkeklere ait olan; evin bütün işlerini ve çocuk doğurma sorumluluğunu üstlenen bu kadınlar birleşik görevlerine uygun olarak mavi, yeşil, kırmızı çizgili elbiseler giyiyorlar. Bunlardan herhangi birini beğenmediyseniz, kolonilere giden kadınlara katılabilirsiniz. Orada ağır işlerde çalıştırılır, kirlenmiş hava ve toprak yüzünden yavaş yavaş ölebilirsiniz. Ya da Jezebel olarak anılan kadınlardan biri olur, komutanların yasa dışı partilerinde fahişelik yapabilirsiniz.

Kadınların okuması, yazı yazması yasak. Öyle ki, mağaza tabelaları bile silinmiş; isimler ve sözcükler yerine, örneğin Bilumum Etler adlı dükkanın tabelasında tahtadan yapılmış bir pirzola var. Süt ve Bal diye bilinen dükkan ise üç yumurta, bir arı, bir inek resmi ile tanıtıyor kendisini. Kişilikleri, meslekleri, paraları, özgürlükleri yok edilen bu kadınların isimleri de ellerinden alınmış. Bir martha iseniz, size isminizle seslenebilirler; fakat bir damızlık kızın ismi, hizmet ettiği komutan ile birlikte değişiyor. Fredinki, Warreninki, Gleninki oluyor; kendi olmaktan tamamen sıyrılıyor.

Gilead'daki erkeklere gelince, sıradan işleri yapan adamları bir yana bırakırsak, yönetim kademesine ait birkaç rütbe var. En üstte, elbette, komutanlar var. Göz olarak adlandırılan, kim olduklarını asla bilemeyeceğiniz gizli polisler; Gilead sınırlarını büyütmeye yönelik savaşta yer alan melekler ve rutin polis işerini yapan gardiyanlar var.

Kitap yok, gazete yok, televizyon tamamen Gilead yönetiminin kontrolünde, haberlerde yalnızca meleklerin yeni bir zaferi ya da yakalanan bir suçlu gösteriliyor. Gilead, askeri güçlerin yanında dini ögeleri de başarıyla kullanarak toplumu kontrol altında tutuyor. İşte bu keyifli, özgür, cıvıl cıvıl ortamda geçiyor romanımız. Birinci tekil şahıs kullanan anlatımda, olayları (ve anıları) Fredinki'nin gözünden görüyoruz, onun hafızasında geziyoruz. Roman düz bir zaman çizgisi üzerinde ilerlemiyor; Fredinki, teyzelerden eğitim aldığı yeri geçmiş zamana dönüşlerle anlatıyor; şimdiki zamana gelip hikayesini gün gün anlatırken bütün bu olayların öncesine dönüp annesini, kocasını, elinden alınan çocuğunu anlatıyor.

Genellikle okuduğum distopyalar bir şekilde, çok gerçek değildir; karanlık bir gelecek portresi çizseler de kurgu olduklarını unutturmazlar. Damızlık Kızın Öyküsü ise beni fazlasıyla korkutarak, hiç fark etmeden içine düşeceğim bir dünya gibi geldi. Bunun bir nedeni, Atwood'un anlatımında gizli sanırım. Hikaye anlatıcısı olan Fredinki, yaşadığı yeni dünyayı kanıksamış, olayları gereksiz dramatik tasvirlerle süslemiyor; tam aksine, sıradan bir günü anlatıyor ve geçmişten bahsettiğinde "Gerçekten öyle mi yaşıyorduk?" diye şaşırıyor.
"Çıplaklığım şimdiden garip geliyor bana. Bedenim modası geçmiş gibi görünüyor. Sahilde, mayo giyer miydim, gerçekten? Giyerdim, düşünmeden, erkekler arasında, bacaklarımı, kollarımı, kalçalarımı ve sırtımı sergileyerek, görülebildiğimi umursamadan."
Kitabın etkileyiciliğinin ikinci nedeni ise, bir geçiş aşamasını anlatması. İyi bilinen tüm diğer distopyalarda (1984, Biz, Fahrenheit 451...) kurgulanan dünya uzun süredir aynı durumda; kitapların kahramanları o dünyada doğmuşlar ve geçmişi, bizim için "normal" olan dünyayı bilmiyor ancak sezinliyorlar. Damızlık Kızın Öyküsü ise bir geçiş romanı. Fredinki, sıradan bir ABD demokrasisinde doğmuş, mini etek giyip eğlenmiş, aşık olmuş; alışık olduğu dünya gözlerinin önünde değişmiş ve bize her iki dünyayı da anlatıyor.

Nolite te bastardes carborundorum.

33 yorum:

  1. Oldukça karanlık bir distopyaya benziyor. Açıkçası kitap hakkındaki yorumunuzu okurken bile rahatsızlık hissettim. Margaret Atwood'un Antilop ve Flurya'sı rafta okunmayı bekliyor. Bu kitabını henüz almadım ama bu tarz karanlık distopyaları her ne kadar bunaltıcı ve vurucu da olsalar okumayı seviyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitabın rahatsız edici yanı, yaşananların çok olası gözükmesinden kaynaklanıyor bence. Mutlaka okumalısınız, ben de birkaç Atwood kitabı daha okumalıyım kesinlikle.

      Sil
  2. Aaa çok güzel bir romana benziyor, iyi ki sonunda yazmışsın :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazıyı bitirince ne çok sevindim, anlatamam =)

      Sil
    2. Merhabalar bu kitabı yüksek lisans ödevim için arıyorum fakat bulamadım. Temin edebileceğim bir yer vsr mıdır?

      Sil
    3. Şu anda Nadirkitap'ta üç kopyası var ama fiyatları epey yüksek. setenayblog@gmail adresinden bana ulaşıp hangi şehirde/okulda olduğunuzu yazarsanız yardımcı olmaya çalışırım. Ayrıca, üniversitenizin kütüphanesine baktınız mı?

      Sil
  3. Kitabı ben de okumuştum. Belki bir geçiş dönemini anlatması da daha gerçeğe yakın kılıyor kitabı çünkü bir yanda yaşadığımız normal dünya, öte yanda onun içinde bulunduğu yeni dünya. Ve ben de kitabı okuduğumda her an başıma gelebilir gibi hissetmiştim. Bir süre de, tüm paramı bankadan çekip bir kenara saklamayı düşündüm ama yurtta nereye sakliycam -.- homur homur

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle katılıyorum, geçiş dönemi olması kitabın etkisini artırıyor. Bankadaki paraya gelince, yastık altı ekonomisini bir bilene sormalı =)

      Sil
  4. Ben filmini izlemiştim, hemen Atwood'u twitter'dan takibe aldım ve hangi kitabını okusam diye araştırıyorum. Gilead İncil'de geçen kutsal bir tepe sanırım, araştırsak buradan ne göndermeler çıkar kim bilir. Ayrıca yazı yazamayışını çok iyi anlıyorum. Ben de aynı şeyi Bir Varmış Bir Yokmuş (Saramago) ve Solaris'te (Lem) yaşadım. İki kitabın üstünden de yıl geçti ve ben yazılarını yazamadım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de bir ara filmini izlesem diyorum, biraz vakit geçsin, kitabı biraz unutayım, ondan sonra. Gilead, Martha, Jezebel, hepsi incil göndermeli isimlermiş ama hiç bilmediğim bir alan olduğundan bir yerlerden açıklama kopyalayıp burada yazmak istemedim. =)
      Saramago'nun kitabını okumadım ama, Solaris'i okuyalı çok uzun zaman oldu, tekrar okusam muhtemelen ben de hiçbir şey yazamam =)

      Sil
  5. yazıyı okuyunca sıkıntıdan bunaldım!! çok güzel özetlemişsiniz.,sağolun.Ama bazı kitapların özeti bile bende sıkıntı yaratır.Mesela 1984 romanının filmi bile beni bunaltmıştır.Ustelik Atwood'un bu eseri benim zihnimde günlük hayatımızda soluduğumuz bazı kötü kokuları da canlandırdı ve daha fena oldum..Yine de korkmaktan garip bir zevk alarak okuyacağım,Teşekkür ederim.
    ankaralıkitapkurdu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Böyle kitapların filmlerini izleyemiyorum ben, ancak yanımda biri varsa, filmi izlerken bir yandan yorum yaparsak katlanabiliyorum o boğucu atmosfere. Fahrenheit 451'in ve 1984'ün filmlerini de ancak öyle izleyebilmiştim. Bu kitabın film uyarlamasını da izlemeye niyetlendim ama, bakalım nasıl olacak.

      Kitap kesinlikle bunaltıyor, özellikle de söylediğiniz gibi "günlük hayatımızda soluduğumuz bazı kötü kokular" dolayısıyla. Yine de, bence de okumalısınız. =)

      Sil
    2. kitabı (başka siparişlerimle birlikte) "fosil sahaftan" buldum.Bayağı hesaplı bir kitabevi imiş .sevdim.Hemen yarın başlarım.teşekkür ederim
      ankaralıkitapkurdu

      Sil
    3. Bakalım ne diyeceksiniz kitap hakkında.
      Diyorum ki, size de bir kitap blogu gerekiyor. Hem çok hızlı okuyorsunuz, hem iyi kitaplar okuyorsunuz. Bir blogunuz olsa çok güzel olurdu =)

      Sil
    4. okudugum cok fazla çeşit var.Klasik ve modern edebiyat Huikuk,siyaset bilim,BK,Tarihi roman..sayenizde B.K. yı yeniden keşfettim geçen yaz.Blog fikrini düşünebilirim :))

      Sil
  6. kitap dün akşam elime geçti bütün gece okudum. sabaha karşı henüz kitabı bitiremeden balkona çıkıp hava alma ihyiyacı duydum."Okurluk kariyerimde" beni bu kadar bunaltan bir distopya atmosferine rastlamamıştım.Bunların bir kadın tarafından tasvir edilmesi de ayrıca ürperitici.Birden kendimi insanlık cehennemine giden hızlı trende seyahat ediyor gibi hissettim.Thomas Morus, S.Beckett. R. Bradbury durakları çok gerilerde kalmışlardı.Bu roman adeta kıyamet öncesi son sapal gibi!! Titredim mücrim gibi okudukça istikbalimi!!! Nedense son yıllarda bu tip distopyalar bende edebi bir keyif yaratmaktan çok ciddi huzursuzluk ve evham meydana getiriyor..Nedense???? Özellikle geçmiş dönemi yaşayan insanların yeni düzende yaşadıkları şaşkınlık,özlem çaresizlik ve belki de alışmışlık duygusu.. Biradan z bitirmek üzere tekrar başlayacağım.Bu Nefis korkunç eser için teşekkür ediyorum.Mental olarak toparlanmak için ya bir Woody Allen filmi seyretmem ya da Jane Austen filan okumalıyım.
    ankaralıkitapkurdu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitapla ilgili aynı hisleri paylaşıyoruz =)

      Sil
  7. merhaba uzun zamandır bu kitabı arıyorum yayınevi kapanmış 2. ellerin bile hepsi satılmış. nasıl bulacağım konusunda yardımcı olabilirmisiniz ya da satmak istiyeniniz varsa çok memnun olurum. iletişim forwardferhat@gmail.com ya da twitter @ferhataydinci teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, kitap Nadir Kitap'tan aratılınca İstanbul'da Ferda Kitabevi'nde, Ankara'da da Sedir Sahaf'ta satışta görünüyor, bu illerde değilseniz bile Nadir Kitap'tan sipariş verebilirsiniz.

      Sil
    2. Nadirkitap'ta iki adet var şu an satışta olan, onlara bakabilirsiniz.

      Sil
  8. Iyi gunler kitabi ben de bulamadim. Odunc vermek isteyen olursa cok sevinirim

    YanıtlaSil
  9. Mehmet can Taş28 Nisan 2016 14:26

    Kitabi cok merak ettim istiklaldeki sahaflar carsisinda kitap bakarken sahaf bayanin onerisi uzerine kitabi arastirmak icin girdim buraya kitabi yere goge sigdiramadi ufak bir sohbet ettik ben kitabi alamadim biraz pahali geldi ama almak isteyen olursa carsiya girince sagdaki ilk sahaf adina bakmamisim su an bunu farkettim

    YanıtlaSil
  10. Ben bu kitabı bulamıyorum yok kütüphanelerde netten sipariş edecek nettede yok

    YanıtlaSil
  11. Kitaba nasıl ulasabilirim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitabın baskısı yok, sahaflarda bulmaya çalışacaksınız ne yazık ki.

      Sil
  12. Kitabın yeni baskısı çıktı :) ben de BBC yapımı radyo tiyatrosunu dinleyerek ilgilenmeye başladım bu kitapla.

    YanıtlaSil
  13. Kusursuzlar resmen bu kitaptan esinlinelerek yazılmış :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bahsettiğiniz kitabı bilmiyorum ama merak edip baktım, tanıtım metninde "Stepford Kadınları, 1984, Damızlık Kızın Öyküsü romanlarının..." diye başlamışlar anlatmaya. En azından esinlenmeyi saklamıyorlar :)

      Sil
  14. Yazdığınız metni kitap özeti ile hiç alakası yok.sadece filmden gördüğünüz kadar tanıtmışsınız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitabın "özeti"ni arıyorsanız çok yanlış gelmişsiniz zaten.

      Sil
  15. Çok hızlı ve heyecanla okudum. Çok da ütopik gelmedi yaşananlar. Anlatımlarda ki benzetmeler şiirsel çok güzel. Kadın söz konusuysa eğer yazılan ve yapılan hiçbirşey şaşırtmıyor bizleri ne yazık ki!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne yazık ki haklısınız. Yine de okuyup beğenmenize sevindim :)

      Sil
  16. okurken, zaman zaman "bizim toplumumuzu anlatiyor " hissine kapildigim roman.

    YanıtlaSil