26 Mayıs 2013

Tayyare

 

Tayyare
Serdar Çekinmez
Yitik Ülke Yayınları
Nisan 2013 (1. basım)
221 sayfa

Serdar Çekinmez'in yazdığı, Yitik Ülke tarafından yayımlanan Tayyare, yayınevinin bana hediyesi. Normal koşullarda, bir kitapçıya girsem muhtemelen almayacağım bu kitabı çok severek okudum. Birkaç yıldır bilim kurgu dışında -bir de polisiye, bir de tanıdığım ve sevdiğim yazarlar- çok fazla kitap almıyorum; bu nedenle iyi kitapları kaçırdığımı düşünüyorum ara sıra, ama bütçemin bir sınırı var! Tayyare de, almayıp çok şey kaçıracağım kitaplardan biriymiş.

Kendi kendini yetiştirmiş ve çok yetenekli bir otomobil tamircisi olan Peyami'nin, 1929 yılında ABD'ye gitmesi ile başlıyor roman. Yaklaşan İkinci Dünya Savaşı, Amerikan rüyasının çöküşü ve Peyami'nin işsiz kalması, Türkiye'ye dönmeye çalışırken dolandırılması; Kostas ile tanışıp kendi uçaklarını yapmaya kalkışmaları ile sürüyor.

Çocukluğumdan beri ailemin yarısı ABD'de yaşadığından, kitabı okurken sıkça onları andım. Gurbetteki insanların birbirleri ile kenetlenmelerini, memleket özlemi ile bir araya gelmelerini çok güzel anlatmış Serdar Çekinmez. Tesadüflerin yol açtığı absürt olaylar, konuya ustaca eklenmiş kişisel dramlar... Mucit Peyami, gangster Peyami, kahraman Peyami... derken koca bir gurbet hikayesi. "Her hayat bir hatıraya sıkışıp kalmaz mı?" diyor sonunda Peyami.

Tayyare keyifle okunacak bir roman; Yitik Ülke ise takip edilecekler listeme girdi şimdiden!

25 Mayıs 2013

Cumartesi İlk 10: En Sevdiğim Yazarlar


Nasıl olmuş da şimdiye kadar bu blogu görmemişim! Yine sevgili Pınar'ın bir yazısı ile Sihirli Kitap'tan ve "Cumartesi İlk 10" etkinliğinden haberim oldu. Bu haftanın konusunu da sevince, hemen katılayım dedim. En sevdiğim on yazarı (kendi içlerinde sıralama yapmadan) listeliyorum. Buyrun:


1. Isaac Asimov
Benim için bilim kurgunun en büyük ustası! Türkçe'ye çevrilen tüm kitaplarını toplamaya çalışıyorum, onlar bitince çevirisi yapılmamış kitaplarının orijinallerini hedefe alabilirim.

2. Stanislaw Lem
İyi bilim kurgunun iyi edebiyat olduğunu bana öğreten, İletişim Yayınları'ndan çıkan tüm kitaplarını yıllar önce bir çırpıda okuduğum yazar. Bilim kurgunun ışın kılıçlarından, uzay savaşlarından ibaret olmadığını, sosyal bilimlerin ve insan ögesinin bilim kurguda ne kadar önemli olduğunu kanıtlar.

3. Reşat Nuri Güntekin
Zarif Türkçesi ile, okumaktan en çok keyif aldığım Türk yazar. İlk kez 11 ya da 12 yaşımda okuduğum (sonra her yıl en az bir kez daha okuduğum) Çalıkuşu başta olmak üzere, tüm romanlarında diline hayran oluyorum.

4. Douglas Noel Adams
Otostopçu serisindeki giriş yazısını bile çok sevdiğim, absürt mizahı ile beni kendine bağlayan yazar.

5. Agatha Christie
Kolay okunacak bir kitap istediğimde sığındığım ilk liman. Hercule Poirot karakteri ve akıllıca kurguları ile (onlarca kitabını okuduktan sonra bile) keyifle okuyorum.

6. Aziz Nesin
Mizahı, gözlemleri ve yalınlığı ile hem romanlarını hem öykülerini ayrı ayrı çok sevdiğim, tanışamadığım için zaman zaman çok üzüldüğüm yazar.

7. Alfred Bester
Bir tek kitabı ile en sevdiğim yazarlar ve en sevdiğim kitaplar listelerine girdi! "Kaplan! Kaplan!"ın ardından diğer kitaplarını da okumak için sabırsızlanıyorum.

8. Oğuz Aral
Aziz Nesin gibi, tanışamadığım için çok üzüldüğüm ve kitaplarını tekrar tekrar okuduğum,  Türk mizahının usta yazarı.

9. Arthur C. Clarke
Rama ve Bir Uzay Efsanesi serilerini ikişer kez okuduğum, bilim kurgu raflarımın olmazsa olmazı.

10. Atilla Atalay
Sıdıka'yı ayrı, diğer mizah yazılarını ayrı sevdiğim; ama en çok kitaplarının hep sonunda yer alan duygusal öykülerini sevdiğim yazar.

"İlk 10" etkinliğini çok seveceğim gibi gözüküyor. Bu ilk olsun, diğer cumartesilerde devam etmek umuduyla diyelim...

21 Mayıs 2013

Kırmızı Papağan


Kırmızı Papağan - Arara Vermelha
José Mauro de Vasconcelos
Çeviren: Şehsuvar Adil
Can Yayınları
Aralık 2000 (4. basım)
278 sayfa

Mayıs ayının yazarı, oy çokluğuyla José Mauro de Vasconcelos seçilmişti. Yazarın Kırmızı Papağan kitabını sevgili Pınar bana hediye etti; ben de hemen okudum!

Ailesinde Kızılderili kanı olan Vasconcelos, bu kitabı yazmak için uzun süre Kızılderililerin yanında yaşamış ve kitabıyla Kızılderililerin yaşamlarını, sorunlarını anlatmış.

Yarı beyaz, yarı Kızılderili olan Kanau'yu tanıyoruz ilk önce, annesinin köyüne geri dönüyor. Kanau ile birlikte köyünü, arkadaşlarını, Kızılderili Koruma Örgütü'nü ve Kızılderili geleneklerini, batıl inançlarını, yaşamlarını öğreniyoruz. Kızılderili kökleri ile, özendiği "beyaz" yaşamın arasında sıkışıp kalan Kanau beyazların arasında -kentte- yaşamaya özenirken Kızılderili sayılıyor; fakat köyüne döndüğünde kendini oraya ait hissedemiyor. Beyazların arasında yaşamak için zengin olması gerektiğini düşünen, ancak parası olursa bir beyaz olarak kabul edileceğini düşünen Kanau, hiçbir Kızılderili'nin zengin olmadığı toplumunda zengin bir adam olmaya çalışıyor. Her koşulda yanında olan sadık dostu Iroa ile birlikte, sonunda çok zengin olacağını umduğu planını uygulamaya karar veriyor.

Şeker Portakalı'nı yıllar önce okumuştum; çok sevdiğimi hatırlıyorum ama konuyu neredeyse hiç hatırlamıyorum. Kırmızı Papağan'ı sevdim; uzun zamandır okumadığım bir tür olduğu için biraz zorlandım ama Kızılderililer'i, bambaşka bir coğrafyayı, insanların hayatta kalma savaşını ve "daha çok para, daha iyi bir yaşam" için gözüdönmüşlüğün nelere sebep olabileceğini çok açık, çok yalın anlatmış Vasconcelos.

Yazar Ayları'nın mayıs katılımcıları için tıklayınız.

15 Mayıs 2013

Micromegas ve Diğer Hikâyeler


Micromegas ve Diğer Hikâyeler - Romans et Contes
Voltaire (François Marie Arouet)
Çeviren: Hasan Fehmi Nemli
Helikopter
Haziran 2012 (1. basım) 
249 sayfa

Bu kitabın arka kapağında şöyle bir cümle var: "aslında tür olarak, bu kitapçık ... bilim-kurgunun emekleme döneminden kalma." İşte bu yazı, Micromegas'ı okumam için yeterliydi. Henüz bilim kurgu ustalarını okumayı bitiremedim ve çağdaş yazarlara başlayamadım sayılır ama bilim kurgunun temellerine de dönmek istiyorum ara sıra.

Micromegas hikâyelerinin ilk basımı 1752 yılında yapılmış; yani, yazılmalarının üzerinden 250 yıldan fazla zaman geçmiş. Gezegenlerin pek tanınmadığı, astronomi bilgisinin kısıtlı olduğu çağlardan kalan bu hikayeleri ben çok sevdim. Voltaire'in masalsı üslubunu -muhtemelen çevirmenin yeteneği de etkili bunda- okumaktan ayrı bir keyif aldım.  Ayrıca, Kitap Yayınevi'nin "Helikopter" logosu ile yayımladığı kitabın kağıdı, grafik tasarımı bile keyif veriyor.

Kitapta altı kısa ve üç uzun öykü var, hepsi Voltaire'in toplumsal çözümlemelerini, ince mizahını içeriyor ve keyifle okunuyor. Yazarın bolca kullandığı tarihî ya da politik göndermeler çevirmenin dipnotlarıyla açıklanmış; benim gibi bilgisizler için çok faydalı!

Voltaire, hikâyeleriyle o dönemin tüm ülkelerini gezdiriyor okuruna. Üstelik, görünen o ki, 260 yıl öncesinin Türkiye'si, epey hoşgörülü bir izlenim bırakmış: -burada kullandığım laik sözünü, Tankut Yıldız'ın yerinde düzeltmesi gereği, hoşgörü ile değiştirdim.-
"- Bu Türkler, dedim, vaftiz edilmemiş zındıklardır, sonuç olarak da saygıdeğer engizitörlerden daha zalim olacaklardır. İslam ülkesinde ağzımızı açmayalım.
Böylece Türkiye'ye vardık. Türkiye'de Kandiye'dekinden daha fazla kilise bulunduğunu görmekten fena halde şaşkınlığa düştüm. Kimi Yunanca, kimi Latince, daha başkaları Ermenice olarak bakire Meryem'e serbestçe dua eden ve Muhammed'e lânet okuyan sayısız keşiş gördüm."
Ve Voltaire'in tüm zamanlara uygun savaş tanımı:
"Hepsi, sizin topuğunuzdan daha büyük olmayan bir avuç toprak için, diye yanıtladı, bu birbirlerini boğazlayan milyonlarca insandan hiçbiri bu topraklarda en ufak bir hak iddia ediyor değiller. Mesele sadece, bu toprakların Sultan denen bir adamın mı, yoksa bilmem neden Çar denen bir adamın mı olacağından ibaret."
Sirius yıldızından gelen bir dev ile Satürnlü bir cücenin maceralarını anlatan bu uzun öyküde, gezegenimizin absürdlüklerini birer birer anlatmış Voltaire.

Savaşlar, ahlak, din gibi konuları uzak bir yıldızdan gelen gezginin gözünden, meleklerin dilinden anlatan öykülerin her biri çok güzel. İki yüzyıl önceden bugüne gelen bu öyküleri okumanızı öneririm.

12 Mayıs 2013

Sahaf Çıkartması

Bu aralar elime fazladan biraz para geçince, hafta sonu kendimi sahaflara attım. Önceliğim Doktor Kim kitapları bulmaktı ama sadece bir tane bulabildim. Daha güzeli, uzun zamandır aradığım iki kitabı, Son Tiryaki ve Paslanmaz Çelik Sıçan'ı buldum! Son iki günde topladığım kitapları (ve İstanbul'dan aldıklarımı) bir araya getirip boy boy fotoğraflarını çektim, tek tek sevdim, sıraladım, beğenmedim bir daha sıraladım; her birine hemen adımı yazdım. Çok eğlendim! Kitaplara gelince:

Isaac Asimov'dan altı kitap (bir de Asimov'un derlediği öykü kitabı) aldım: Evrenin Çanları, Hedef Beyin, İntikam Tanrıçası, Marslılar, Melezler Venüste, Kan Damarlarında Yolculuk ve Güneş Sistemi Öyküleri. Bir de Çelik Mağaralar ve Uğursuz Gezegen Galactica aldım ama bunlar bende zaten vardı; iki arkadaşıma hediye gidecekler.




Baskan Kurgu-Bilim Dizisi'nden iki tane Arthur C. Clarke kitabı aldım: Susuz Deniz ve Kara Güneş. Uzun zamandır Clarke okumuyorum, bunları okumak güzel olacak. ^.^~






Beş tane Robert Heinlein! Uzayda İlk Oyun, Yeni Dünyalara Doğru, Uzayda Kaybolanlar, Dünya Batıyor ve Merih'te Panik. Aslında altı tane, ama biri Metis serisinden olduğu için oraya ekledim.








Metis Bilimkurgu serisindeki eksiklerimi yavaş yavaş tamamlıyorum. Bu altı kitaptan beni en çok sevindirenler Müfit Özdeş'in Son Tiryaki'si ve Harry Harrison'ın Paslanmaz Çelik Sıçan'ı oldu; ikisini de uzun zamandır arıyordum. Bunlar dışında, Pısırıklar Çağı (Frederik Pohl), İkiz Yıldız (Robert Heinlein), Balıkçıl Gözü (Ursula K. LeGuin) ve Ergenlik Ayini (Alexei Panshin).





Metin Atak ismini daha önce duymamıştım; internette de pek bilgi bulamadım hakkında. Ama Atak Yayınevi'ni kurup kendine ait iki kitabı yayımlamış; hatta (kitaplarda belirtildiği üzere) Ankara'da bir de Science Fiction Fan Club kurmuş. Gezegenler Savaşıyor'u cumartesi, serinin ikinci kitabı olan Arena'yı ise bugün buldum; almadan edemedim. Daha ilginci ise, yine bugün aldığım Merih'te Panik kitabında şöyle bir not var:
"Canım Arkadaşım Cengiz Tan'a Sevgilerimle. Metin Atak (29.6.1976)"


Cep Kitapları serisinden iki bilim kurgu öykü derlemesi buldum, Dünyalıların Gelişi ve Geleceğin Toplumları. Asimov, Bradbury, Vonnegut, Silverberg... gibi okunması gereken yazarlar var.





Diğerleriyle birleştiremediğim kitaplar da bunlar. Bir Alfred Bester kitabı, 24. Yüzyılda Cinayet (orijinal adı Demolished Man olan ve daha sonra Yıkıma Giden Adam olarak çevrilen kitap.)
Ray Bradbury'den Papa ile Papağan.
Daha önce duymadığım bir yazar olan Jamil Nasır'dan Düşler Kulesi.
Bilimkurgu Öyküleri, 1998-2004 arasında TBD Bilişim Dergisi Bilimkurgu Öykü Yarışmalarında derece alan öykülerin toplandığı (çok merak ettiğim) bir kitap.




Çok aradım ama bu seriden yalnızca David Withaker'in yazdığı Doktor Kim ve Dalekler'i bulabildim. Yeni hedefim tüm seriyi tamamlamak...







Bilim kurgu dışındaki kitaplara gelince; bir adet Arsen Lüpen kitabı aldım. Böylece serinin birinci ve dördüncü kitaplarına sahip oldum, aradaki boşluğu -denk gelirse- tamamlamayı düşünüyorum.








Daha önemlisi, İdeal Kitaplık'ın Langelot serisinden (Teğmen X) dört tane kitap buldum ve aldım. Uzun dönemde tamamlamayı umduğum Langelot serisine bir anda bu kadar ekleme yapınca çok mutlu oldum!

Sonuç: Para bana hiç yaramıyor. Her seferinde "bir süre kitap almak yok" diyorum kendime ama sahafa girince asla irademe hakim olamıyorum. Çok mantıklı da bir savunmam var; bu kitapları bulduğumda almazsam bir daha bulma ihtimalim çok az. O yüzden almalıyım! Hayır, ben deli değilim!


Meraklısına not: Bu kitapların 4 tanesini İstanbul, Ortaköy'deki sahaflardan aldım. 15 tanesini Ankara, Kuğulu Pasajı'ndaki Devr-i Alem Sahaf'tan aldım -ki orası tam bir bilim kurgu, fantastik kurgu, çizgi roman cenneti!- Diğer kitapları ise yine Ankara'da, Adilhan Pasajı ve Zafer Çarşısı sahaflarından aldım.

9 Mayıs 2013

TARDIS Tag!



Bu günlerde bloggerdaki okuma listemde TARDIS tag'i gözüme çarpıyordu, boş bir vaktimde ben de yapayım derken baktım ki Pınarcığım ipin ucunu bana uzatmış. Yedinci sezonunu henüz izlememiş olsam da (biriktiriyorum!) Doctor Who 2005 serisinin ciddi bir takipçisiyim, henüz Whovian sıfatını tam olarak üstlenmedim ama olsun. İmalatı yarıda kalan el yapımı TARDIS çantam, yeni aldığım Doctor Who tişörtüm, biriktirmeye başladığım Doktor Kim kitaplarımla birlikte, ben bu tag'i yaparım! Her Whovian'ın hayali bir gün companion olmak, bakalım nerelere gidiyoruz...

1. Durak: Geçmişe yolculuk yapıyorsun. Hangi tarihe ve hangi eski kitabın içine yolculuk yapacaksın? Neden?
Bu bir bilim kurgu kitabı değil ve çok eski bir tarih de sayılmaz, fakat Bir Kadın Düşmanı'na gidip Homongolos'la tanışmak istiyorum ben. "Seni kimse anlamıyor, anlat bana, dinleyeyim." deyip uzun uzun sohbet edebilirim kendisiyle.

2. Durak: Orta Çağ'a yolculuk yapıyorsun. Hangi fantastik kitabı ziyaret edeceksin? Neden?
Henüz fantastik edebiyata pek girmediğim için bu soruya Orta Çağ'dan değil, çok daha öncesinden cevap veriyorum. Madem fantastik bir dünyaya gidiyoruz, Antik Yunan'a gidip kentaurları, Kerberos'u, griffonları ve tüm o güzel yaratıkları görmek isterim. Mümkünse yanımızda Edith Hamilton ya da Azra Erhat da bulunsun.

3. Durak: TARDIS'i uzaya götürüyorsun. Hangi bilim kurgu kitabını ziyaret edeceksin?
Bu soruyu cevaplamak çok zor. Vakıf serisini ziyaret edip R. Daneel Olivaw'la tanışmak; Kaplan! Kaplan!'a uğrayıp tanıdığım en hırslı karakter olan Gully Foyle'u görmek; Yıldız Gemisi'ndeki insanların arasına karışmak istiyorum.

4. Durak: Eve dönme vakti geldi ama TARDIS kazara alternatif bir evrene geçiş yapıyor. Hangi distopyaya iniş yaparsın ve düzene sokmaya çalışırsın?
Peki... Bu tag'in sorularını cevaplamak hiç kolay değilmiş. Kızıl Yıldız'a gidip sosyalistlerin arasına karışmak ve Leonid'le birlikte çalışmak isteyebilirim.

5. Durak: TARDIS çocuklarla dolu bir başka bir evrene geçiyor. Hangi çocuk kitabına giderdin ve neden?
Tabii ki Alice Harikalar Diyarında ve Aynadan İçeri. Lewis Carroll hem sevdiğim bir fotoğrafçı, hem hayalgücüne hayran olduğum bir yazar. Bu durumda, beyaz tavşanın arkasından atlayabilirim ben de.

6. Durak: TARDIS sonunda bulunduğun evrene geri dönüyor ve günümüz dünyasına iniş yapıyorsun. Hangi çağdaş/contemporary romana yolculuk yaparsın ve neden?
Karanlık atmosferi, masalsı karakterleriyle beni çok zorlayan Gölgesizler'e mutlaka uğramam lazım, belki daha iyi anlarım! Bir de Tanrı Acıkınca var tabii, mümkünse bir uğrayıp Shigella ile Necator'u görmek isterim.

TARDIS deyince neler neler geliyor aklıma; hazır Doktor'u bulmuşken paçalarına yapışıp "n'olur beni de Van Gogh'u görmeye götür" demek istiyorum; en sevdiğim bölüm olan Vincent and the Doctor'ı bir de canlı görmek ne güzel olur!

Ben bu soruları çok sevdim, blogunuzda ya da burada siz de cevaplayın, okuyalım. ^.^

8 Mayıs 2013

Durum bildirimi

Bir süredir buralarla ilgilenemediğim gibi, okuma hızım da ivme kaybediyor. İnsanlar Neden Saçma Şeylere İnanır'ın sonuna yaklaşmışken, kısa bir yolculuğa çıkmam gerekince o kocaman kitabı yanımda taşımak istemedim ve Voltaire'in Mikromegas ve Diğer Hikayeler'ine başladım yolda. Kitabı çok sevdim, fakat beş günlük İstanbul seyahati boyunca yaklaşık 3 gün (neredeyse) uyumadan çalışınca henüz bitiremedim.

Evet, beş gün boyunca İstanbul'daydım, düzenlediğimiz bir organizasyonun hazırlığı, paneller, konuşmalar, konuklarla İstanbul turu derken, ancak bir gün kendi halimizde gezebildik. Kabataş, Kadıköy, Beşiktaş, Ortaköy, Taksim... derken, yorgunluğuma yorgunluk ekledim; yine de otobüs saatine kadar inatla gezdim. Ortaköy'e, iş arkadaşlarımdan birinin "gidelim kumpir yiyelim" isteği ile gittik -bu arada belirtmem gerekir ki, bildiğimiz kumpir yahu, taa Ortaköy'e kadar gitmeye gerek yok- fakat orada yan yana dizilmiş birkaç sahaf görünce "siz takılın, ben geliyorum" diyerek arkadaşlarımdan ayrıldım. Yaklaşık 10 dakika sonra dönüp arkama baktığımda bana alışık olan iki arkadaşım uzaklarda bir yerde takı seçiyor; bu halimi hiç görmeyen diğer ikisi ise birkaç adım arkamda şaşkınlıkla beni izliyorlardı. "Ne yaptın?" dediler, "dört kitap aldııım!" diye cevap verdim. Çünkü o dört kitabı almasaydım aklım hâlâ Ortaköy'de olacaktı. Arkadaşlarımı bekletmek istemeyip rafları gönlümce kurcalayamadığım için ise, aklım hâlâ Ortaköy'de!


Isaac Asimov'un Marslılar ve Kan Damarlarında Yolculuk kitaplarını, Asimov'un derlediği Güneş Sistemi Öyküleri'ni ve yine öykü derlemesi olan Geleceğin Toplumları'nı aldım. 'Doktor Kim kitaplarından da vardı' dediler ama bulamadılar, çok üzüldüm. Kitapları alıp çıktığımda, o gün tanıştığım bir arkadaş "o" soruyu sordu: "Sen bilim kurgu mu okuyorsun?"

Hanımlar, beyler! Bir açıklamam var: Kadınlar da bilim kurgu okuyabilir, sevebilir. Lütfen buna bu kadar şaşırmayın. İlginç ama, aramızda Whovianlar, Trekkerlar, Warsieler falan bile var. Neyse... Benden başka bilim kurgu seven kadınlar da tanıdığımı ve türümün tek örneği olmadığımı anlattıktan sonra biraz Türkiye'deki bloglardan bahsettik, ateşkes sağlandı. Kabalcı'dan aldığım harika ayraçlara iki tane de Ortaköy ayracı ekledim; soyadını hatırlamadığım Fethi isminde bir ressam, kendi ürettiği ayraçlardan satıyordu; hemen aldım!

Günümün geri kalanı, oturduğumuz her yerde panikle sorduğum "kitaplarım nerde?!" soruma "telaşlanma, burda, benim yanımda" cevabı alarak geçti. Kitaplarımı bu ay okuyabileceğimi pek sanmıyorum ama, umuyorum ki yakın zamanda kitap okumaya daha fazla vakit ayırıp, biriken kitaplarımı hızla okuyacağım. ^.^